Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son dönemde okuduğu kitapları, bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Şair Aslıhan Tüylüoğlu’nu, eşi Tanju Tüylüoğlu’la konuştuk.
1) Genelde nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Genellikle çalışma odasında yazar yazılarını. Evimizi alırken kendine ışıklı, küçük bir çalışma odası yapabileceğimiz bir ev seçtik. Daha önce oturma odamızda bir köşe yapardı kendine. Böylelikle oturma alanı olarak salonu kullanıp “kendine ait bir oda” ayarlamış olduk ona. Ama oda küçük olduğundan ve kitapları sığmadığından salona da kütüphane kurduk. Yazılarını yalnızken yazmayı tercih ettiğinden yazı yazarken pek yanına uğramıyorum. O mola verince yanıma gelir ve birlikte mutfağa geçip birer kahve içeriz. Televizyonu pek sevmez, sesi açıksa kısmamı ister. Bazı hafta sonları o odasında çalışırken bahçeyle ilgilenmek üzere dışarı çıkıyorum. Ama mutlaka evden almam gereken bir şeyler çıkıyor. Birkaç kez sabırla balkona çıkıp verdikten sonra ona seslenmemi taklit edip “Aslııı, makası versene, Aslııı ipi versene, Aslııı kapıyı açsana…” diyerek bana takılıyor ve arkadaşlarımıza da bu yaptığımı anlatıyor. Ama her seferinde ne kadar dikkat edersem edeyim anahtar da dahil, lazım olan ve almamış olduğum bir şey çıkıyor. O zaman işte çaresiz bağırıyorum: “Aslııı…”
2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Okuma alanlarımız farklı, ben daha çok güncel ve siyasi konularla ilgili kitaplar okuyorum. Mizah dergilerini tercih ediyorum bir de. Edebi alanda ise daha çok öykü okuyorum. Bir ara öykü de yazdım. O, şiir ve şiir üstüne yazılmış kitaplar ve edebiyat dergileri okuyor daha çok. Yazacağı konuya göre değişiyor okudukları. O, şiirden ve şairlerden söz eder bana, bazen okuduğu şiir kitaplarından birkaç şiir de seçip bana okur. Birlikte bu şiirler üzerine konuşuruz. Dergi ve şiir kitaplarını açık havada okumayı seviyor. Çantasında sürekli bir şeyler taşır. Fırsat buldukça yanına dergi ve kitaplarını alır, her zaman oturduğu çay bahçesine birlikte gideriz. Birkaç saat geçiririz böyle. Notlarını alır, zaman zaman okuduklarından bazı paragrafları benimle paylaşır. Kendi düşüncelerini söyler. Benimkileri sorar. Çoğu zaman da okuduklarına dalıp beni telefondan oynadığım oyunlarla baş başa bırakır.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Bitirdiği bazı yazıları okumamı ister zaman zaman. Benden bir okur olarak eleştiri bekler. Eleştirilerimi önemser. Aynı şekilde bazı şiirlerini de yazdıktan sonra ilk bana okutur. “Benim ilk okurum sensin.” diye pohpohlar beni. Yazdıkları konusunda fikrimi açıkça söylerim. Bazen bir cümle, bir dize veya bir sözcükte anlaşamadığımız olur. Bunları değiştireceğini ya da değiştirmeyeceğini, nedenini açıklar.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Yazı yazarken sürekli sıvı bir şeyler alır. Kahve sever. Çayı zaten asla içmez. Havanın durumuna göre sıcak, soğuk çeşit çeşit içecekler tercih eder. Alkol almaz. Evde bir şey yoksa en azından yudum yudum içtiği bir şişe su yanında olur. Bir de sigara. Ben sigarayı bırakalı çok oluyor. Dumanından rahatsız oluyorum artık. Evde, mutfakta veya çalışma odasında içmesi konusunda anlaşmamız var. Yine de rahatsız oluyorum zaman zaman. Ama “ya sigara ya ben” durumuna da getirmiyorum olayı. Çünkü laf aramızda “sigara” diyecektir diye korkuyorum.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Masasının üstünde yeni yayınlanmış şiir kitapları ve dergiler var her zamanki gibi. Bu aralar “şen profesörler”den Cengiz Güleç’in “Ötekini Bilmek” kitabını okuduğunu biliyorum. Prof Dr. Mehmet Narlı’nın Şiir ve Mekan’ı, Tahsin Saraç’ın Güneş Kavşağı, Tozan Alkan’ın Şimdi adlı toplu şiirleri de şu aralar elinde gördüğüm kitaplardan.
edebiyathaber.net (4 Temmuz 2019)