Ütopyanın unsurları

Mayıs 19, 2012

Ütopyanın unsurları

Ütopya hem hiçbir yerdir (outopia) hem de iyi bir yerdir (eutopia). Mümkün olmayan, ancak insanın bulunmak için heves ettiği bir dünyada yaşamak: Ütopyanın kelime anlamı olarak özü budur. Bu açıdan ütopya hayal niteliğindedir. Bunu inkar etmek, en etkili cazibe kaynaklarından birini gözden kaçırmak demektir. Ama ütopya bununla sınırlı, ayıkken hayal edilen bir şeyden ibaret olsaydı, o kadar da ilgimizi çekmezdi.

Ütopia diyarı, onu ilk defa adlandıran ve betimleyen kitabıyla Sir Thomas More tarafından 1516 yılında keşfedildi. (More'un kitabı 1516'da Louvain'de (Belçika) Latince olarak yayımlandı. Bu nedenle, 1551'de Ralph Robinson İngilizceye çevirinceye kadar Utopia tam anlamıyla Latince bir sözcüktü. More'un yeni uydurduğu Latince utopia sözcüğü, yakın dönem Yunancasından örnek alınarak yaygın bilimsel sözcükler olarak kullanılan çeşitli terimlerin bir araya gelip kaynaşmasından meydana gelmişti: au – olmayan; eu – iyi; topos – bir yer; -ia, bölge anlamı türeten bir sonek). İşte gerçekten hayalî ve bu yüzden bulmaya çalışmanın da beyhude olduğu, yine de olasının kıyısında insanı boş yere ümitlendiren, gerçeğin sınırının hemen ötesinde bir yer vardı. More, bu duyguyu hissettirmeye gayret etti. 

Eserindeki anlatıcı-gezgin Raphael Hythloday, güya Kolomb'un yakınlarda Yeni Dünya'yı keşfinin hemen sonrasında Amerigo Vespucci'ye yolculuklarında eşlik etmişti. Vespucci'nin dördüncü yolculuğundan sonra Yeni Dünya'da kalan Hythloday, kendi başına yolculuklarını sürdürdü ve Utopia adasına rast geldi. Dolayısıyla Utopia, yurduna dönen her denizcinin heyecanlı anlatımlarına zaten konu olan Amerika topraklarından bir ilave yolculuk mesafesinden daha uzak değildi. Bilinen dünyanın kıyısındaydı ve bilinen dünya da her gün genişlemekteydi. Üstelik Hythloday'ın betimlediği gibi, Utopia'da birçok adet -komünizm, monarşinin bulunmayışı, altın ve değerli taşların hor görülmesi, bizzat Vespucci'nin Yeni Dünya insanlarıyla karşılaşmalarını anlattığı öykülerinde bulunabilirdi.

More'un esprili öyküsü, ütopya tasarısının iki yönlü özelliğini hoş bir biçimde sürdürür. Kitabının ikinci bölümünü dolduran Utopiacı âdetlerin ve kurumların betimlemelerinde, Rönesans hümanistlerinin eserlerinden birçoğunu karakterize eden ince alay ve nüktedanlık vardır. Ne var ki birinci bölümde, Tudor hanedanı İngilteresine yaptığı ağır suçlama son derece ciddidir. ikinci bölüm birinciden önce yazılmıştır. Utopia'nın kabataslak resmini çizmesinden sonradır ki More, aynı zamanda İngilizlerin o günkü ahlaksızlıkları üzerine bir ders verme olanağını -ya da gerekliliğini fark etmiş görünür. Utopia, besbelli More'un İngilteresine ayna tutmak üzere kurulmuştur. Karşımızda Hıristiyanlığın paha biçilmez faydalarından yoksun olsa da mükemmelliğe yakın bir noktaya erişmeyi becermiş, dinsiz bir toplum bulunmaktadır.

Ancak More, İngiltere'nin ya da başka bir ülkenin Utopia'ya dönüşebileeğini ciddi biçimde düşünüyor muydu? Utopia, sözgelimi Londra tüccarları adına bir toplumsal reform programı sunuyor muydu? Utopia'nın, More'un yaşadığı dönemde her ayrıntısıyla uygulanabilir bir değer taşıdığından söz edilebilir mi? More niyetini öyle zekice gizledi ki, bundan hiçbir zaman emin olamayacağız. Utopia'nın sonunda More, Utopia'nın mutluluk toplumundaki birçok şeyi kendi kentlerimiz için de ummaktan çok, ancak dileyebileceğimi itiraf ve kabul etmek zorundayım” demektedir. Bu durum, Utopia'yı hayal ve arzuları tatmin etmenin imgelem alanında bırakmaktadır. Öte yandan, More'un hukukçu, hümanist reformcu ve devlet adamı olarak pratik kaygılarıyla birçok yönden Utopia'nın değerleri ve âdetleri besbelli bağlantılıdır. 

Böylece More ile beraber en başından beri ütopya genellikle zıt eğilimli iki güdü içermektedir. Ne kadar geniş kapsamlı olursa olsun ütopya, reform yapmayı amaçlayan toplumsal ve siyasal bir el kitabını aşan bir metindir. Doğrudan uygulanabilir olanın daima ötesine uzanmakta ve uygulanması tamamen imkansız hale gelecek kadar ötelere de gidebilmektedir. Fakat asla basit bir hayalden ibaret değildir. Her zaman bir ayağı gerçekliğe basmaktadır. H. G. Wells, A Modern Utopia'daki (1905) amacını ifade ederken olasılık ve uygulanabilirlik arasındaki bu gerilimi çok iyi yakalamaktadır;

“Buradaki işimiz ütopyacı olmaktır, birlik bütünlük içinde mutlu bir hayali dünyanın farklı yönlerini birer birer, elden geldiğince canlı ve inandırıcı hale getirmektir. Elbette niyetimiz imkansız olanı istemek değildir. Ancak bugünden yarına uzanan zaman aralıklarında uygulanamayacağı belli olan şeyler istiyoruz.”

Ütopyanın değeri güncel uygulanabilirliğinde değil, olası bir gelecekle olan ilişkisindedir. Uygulanabilir faydası, arzusuyla bizi mıknatıs gibi çeken bir toplumsal durumu betimlemek üzere şimdiki gerçekliğin üzerinden atlamaktır. Burada ütopyayı güçlü kılan, hayali ve uygulanamaz niteliğinin ta kendisidir. Görünmeyen ve her zaman gizli kalacak olan Tanrı nasıl peçesini kaldırmaya, mükemmel gerçeği ve mükemmel ahlakı ortaya çıkarmaya kışkırtıyorsa, ütopyanın hiçbir yerdeliği de onu aramya bizi kışkırtmaktadır. Bir sınır bizi hapsedebilir, engelleyebilir ya da onu aşmaya davet edebilir. Mümkün olanın herkesçe kabul edilen sınırı daima olumsal, daima zamanın ve mekânın somut koşullarına bağlıdır. Ütopya bu sınırları çiğner. Kendi zamanı ve tüm zamanlar için peçeyi kaldırma girişiminde bulunur. Ütopya, imkansız bir mükemmellik halini anlatmaktadır; ama bir anlamda insanlık için erişilemeyecek bir hal de değildir. Şimdi değilse bile buradadır.

Tüm bunlar ütopyanın sınırları olduğunu gösteriyor. Ütopya, imkansız mükemmelliğin herhangi bir hayali değildir. Dünyaya, kendine özgü tarih ve karakteri olan bir bakış açısıdır. Bu durum ütopyacı biçimin kesin hatlarla tanımlanabileceği anlamına gelmez. Doğrusu tam tersidir. Tarihsel olmak, değişken bir varlığa sahip olmak demektir. Ancak bu değişiklikler gelişigüzel değildir. Ütopyanın yapıp edebileceklerine belirli sınırlar koyan bir gelenek içinde bu değişiklikler gerçekleşir. Ütopya hiçbir yerde olmayabilir, fakat tarihsel ve kavramsal olarak herhangi bir yer de olamaz

Krishan Kumar'ın, Ali Somel tarafından dilimize kazandırılan Ütopyacılık adlı yapıtından.)

edebiyathaber.net (19 Mayıs 2012)

 

Paylaş:

Yorum yapın