Hazırlayan: Can Öktemer
En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
En son okuduğum kitap Mahir Öztaş’ın romanı “Soğuma”. 1995 tarihli bir kitap, ilk çıktığı günleri hatırlıyorum. O yüzden bana yeni çıkmış bir kitabı biraz geç okuyormuşum gibi geliyor. 1990’lardaki kendi perspektiflerimi, heyecanlarımı, önceliklerimi de anımsıyorum okurken, o yılların yazınsal zihinsel iklimini bugünlerle karşılaştırdığım da oluyor. Beklemediğim şeyler de buluyorum içinde. 1970’lerin Türkiye’sinde “öldürülme korkusu”nun nasıl kritik ve bir yaygın duygu olduğuna dair pasajlar “yeni” geldi mesela. Özellikle o korkuyla mücadelenin tüm diğer mücadelelerden uzun sürdüğü fikri ve giderek kahramanımızın “dilden korkarak” yazması…
-Dilerseniz, 6 soruda daha önce hiç yapmadığımız bir şeyi yapalım; biz sizin Yakınafrika(Doğan Kitap, 2018) kitabınızdan bir alıntı yapalım, siz de sevdiğiniz bir yazarın kitabından bir alıntıyla bize karşılık verin. Ne dersiniz?
“İkna olmuyorum ve bir çilecilik sahnesi yakıştırıyorum kendime. Dünyada başka bedenler de olmasına isyanımı kendimi bir odaya kapatarak çözmeyi deniyorum. Kendimi yalıtarak dünyayı daha iyi tanıyacağımı hissediyorum. Dünyanın sesini duyabilmek için kulaklarımı kapamak zorundayım. Kendi dünyaya daha fazla verebilmek için işte bu odaya kapanmam gerekiyor. Odamın duvarındaki kapalı gözler portresi ansızın gözlerinden birini açıyor ve donakalıyorum!”
Şöyle bir alıntıyla portreye portre ile yanıt vereyim:
“Öte yandan dagerreyotip bulunduktan çok kısa bir süre sonra sembollere ihtiyacı olmayan bir portre türü gelişti: Ölü portresi. Dagerreyotip çağında bu son portre, çocuklar öszkonusu olduğunda var olan tek portreydi. Bu tek portrede “…anısına” ve “momentomori” kesişiyordu ve ebeveyne hayatlarının geri kalan kısmında ölen çocuklarını hatırlatıyor, hayatın faniliğini içselleştirmelerini sağlıyordu.”
Douwe Draaisma, Unutmanın Kitabı: Rüyalarımızı Neden Hemen Unuturuz, Anılarımız Neden Sürekli Değişir?, çev. Dilman Muradoğlu (İstanbul: YKY, 2018), s. 234.
Mevcut okuduğunuz kitaptan sonra, okumayı planladığınız kitap ya da kitaplar nelerdir?
Öztaş’ın Soğuma’sı benim zihnimde Canetti’nin Körleşme’siyle kesişiyor. Gene 90’ların ortalarından bir kopya elimdeki. Eylül’deki İstanbul Bienali’nin küratörlüğünü üstlenen Nicolas Bourriaud’nun The Exform’unu okuyasım var hemen. Byung-Chuk Han’ın Zamanın Kokusu kitabı, Marcel Proust’un Edebiyat ve Sanat Yazıları ve César Aira’nın üç romanı ve Marc Auge imzalı The Future ile Mehmed Said Aydın’ın üç dilli Dedemin Definesi ve Yavuz Ekinci’nin Peygamberin Endişesi elimin altındalar. Ama tabii herkes gibi masada yakında okunacaklar rafında ve yatakta başucumda bir 40 kitap daha var.
Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?
Her zaman sekiz koldan ilerler kitaplar tabii. O araştırmanın kuyruğuna öbürü takılır o meraka diğeri eklenir. Dedikleriniz de olur. Kitaplar her engeli aşarak insana doğru gelirler. Okur da binbir hileyle kitaplara doğru hamle eder. Tamamen sezgilerle olabildiği gibi bazen tamamen ön yargılarla da kitap alırız elimize. Hatta ön yargı daha sık kullanışlı bulunur. Hakkında bir şeyler düşündüğünüz ama hiçbir şeyini okumadığınız bir sürü yazar olması gibi.
Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?
Bunu yazarlar boş bulunup İncil desin diye soruyorsunuz değil mi?
Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?
1990’dan beri yayımlıyorum ama daha önce bir kısmını birilerine okutmuşumdur elbet.
Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?
Elbette sessizlik, rahatsız edilmeme, bölünmeme aranan niteliklerdir. Ama ben bir alışveriş merkezinin sinema gişeleri önündeki kahve zinciri masalarında da az yazmadım öyle gerektiği zamanlarda. O da olmaz değil, olabiliyor.
edebiyathaber.net (23 Kasım 2018)