Sare Köse’den, Serdar Çekinmez’in “Hatice” adlı romanıyla ilgili bir yazı.

Şubat 18, 2008

Sare Köse’den, Serdar Çekinmez’in “Hatice” adlı romanıyla ilgili bir yazı.

Hatice

Balkanlardan gelen hep soğuk hava değil ya! Dağılan ülkeler, yıkılan sınırlar, kaybolan hayaller coğrafyası bu kez de bir büyücü gönderiyor topraklarımıza. Ailesini bir göç hikâyesinde kaybeden, hamarat, şefkatli, ketum bir büyücü… Şaman atalarından gelen göçmen ruhuyla oradan oraya kanat çırpan, sonunda bir sınır köyü olan “Geçenler”e konan yaralı bir anne…

Bir kaçış öyküsü Hatice. Bir kaçış, bir başlangıç ve bir bitiş. Okurken, kendinizi bir Gatlif karesinde hissedeceğiniz, örgüsünden ziyade karakterlerine kapılacağınız sıcak, samimi bir öykü. İsmi gibi geleni geçeni eksik olmayan bu sınır köyünde, gözler önünde, ama gözlerden ırak yaşanan bir aşka, başarısız olmaya ant içmiş bir reklam kampanyasına, aradığı aşkı bulmak uğruna kendini tehlikelere atan bir genç kadının çaresizliğine, ailesini yitiren bir annenin umutlu çırpınışlarına, hep neşelerine hayran kaldığımız Çingenelerin gizli yaralarına tanık olacaksınız.

Haydi, gelin hep birlikte Geçenlere doğru yol alalım, Hatice’nin çay kokan, ahşap evine misafir olalım… Gençliğinde atalarından öğrendiği bitkisel karışımları hazırladığı, bu karışımlarla köylünün bin bir derdine derman olduğu mutfağına… Köylü bu, derdi biter mi? Bir gün kısmet açtırmak isteyen tazeler, bir başka gün aşk dileyen delikanlılar kapısını aşındırır. Fakat bu kez bambaşka bir dert kapıda. Yıllardır komşu illere, hatta sınır ötesine bile nam salan Yolgeçen’in meşhur eriştesi, neredeyse tek geçim kaynağı, günden güne gözden düşmektedir. Bir zamanlar ta İstanbul’dan bu erişteyi tatmak için buralara gelen müşteriler şöyle dursun, yoldan gelip geçenler bile restoranlara uğramaz olmuştur. Eski köylü, yeni nesil pazarlama müdürü Nesim Bey’in önerisiyle bir kampanya başlatılacaktır. Nesim bey apar topar köye gelip, marka, pazarlama, reklam kampanyası gibi köylü için, hatta belki dünya için çok da bir şey ifade etmeyen içi boş sözcüklerle, her pazarlama müdürü gibi bir hikâye yazar. Geçenler Eriştesini Geçenler köyünden bir yıldız temsil edecektir, henüz doğmamış bir yıldız… Markayı temsil eden bir kanaat lideri olacak, erişteyi yiyecek, tüketici bunu görüp ürünü atın almaya başlayacak, satışlar çoğalacak, Geçenler kalkınacak… Pazarlamacıların hikâye yazdığını söylemiştim değil mi? Hikâyenin talihsiz kahramanı Ahmet, Kırkpınar müsabakalarında köyünü temsil edecek, derece alacak, Nesim Bey’in köylüye sattığı hayalleri gerçekleştirecekti. Köy meclisinden onay alan kampanya haydi artık başlasın…

Ahmet’in bu zorlu görevinde en büyük destek Hatice’nin büyülü karışımları, macunları olur. Pehlivan yetiştirmek kolay mı? Her gün onca antrenman, onca koşturmaca.

Hatice, kokuların birbirine karıştığı mutfağında, kapısını çalacak davetsiz misafirden habersiz, Ahmet için her gün yeni karışımlar dener. Ve bir gün, geleni geçeni eksik olmayan bu köyün, en gözden uzak evine davetsiz bir misafir çıka gelir; Nevin Hanım. Belki de kaybettiği kızının özlemiyle, belki de kaderlerinde gördüğü benzerlikler için, belki de sadece çaresizliğine inandığı için, hiçbir şey sormadan, misafirine kapılarını açar. Peki, kim bu Nevin Hanım? Sahi nereden çıktı? Hatice’nin evini nereden buldu? Niçin konuşmuyor hiç?  Köylünün soruları bitmek tükenmek bilmez. Hatice’nin verdiği uzaktan akraba cevabı kimseyi tatmin etmez. Hele ki bu akraba, akılları baştan alacak bir güzellikte ise… Nevin Hanım, köyün delikanlılarının kalbine kor gibi düşer. Tuhaf âşıkları var Geçenlerin, kimisi Kerem bey gibi ozan, kimisi Kutlu bey gibi harem ağası… Nevin güzelliğinin sıradanlığına alışmış her kadın gibi, çevresindeki âşıklara duyarsız, Hatice ile evini, geçmişini, umutlarını paylaşır. Gönlünü kaptıracak bir âşık bulacak mı köyde? Nevinin güzelliğinden, geçmişinden korkmayacak bir âşık…

Sahi, niçin konuşmuyor Nevin? Yoksa Türkçe bilmiyor mu? Peki, Ahmet bu zorlu sınavı geçebilecek mi? Ahmet’in sınavı sadece Kırkpınar mı? Hatice, ailesini bulabilecek mi? Yoksa kendi ailesini mi kuracak?

Bence Kocani Orkestar dinlerken, bu soruların cevabını bir solukta Hatice’nin sayfalarına bulacaksınız.

Sare Köse – edebiyathaber.net (14 Nisan 2011)

Paylaş:

Yorum yapın