Polisiye Roman Nasıl Yazılır?

Mayıs 4, 2012

Polisiye Roman Nasıl Yazılır?

Alan G Yates’in, Carter Brown takma adı ile yazdığı, yaman hafiye Danny Boyd serisi, hızlı okunan keyifli polisiyelerdendir. 

II. Dünya Savaşı esnasında, Kraliyet Donanma’sında askerliğini yapan Yates, 1948 yılında Avustralya’ya yerleşir. Burada 300′den fazla Carter Brown romanı yazar ve bu kitaplar özellikle Avrupa’da çok tutulur. Ayda en az iki kısa, bir uzun roman üreten tecrübeli Yates, polisiye roman yazmak isteyenler için aşağıdaki nasihatleri kaleme alır. Evvela Öpüşelim’de yer alan bu eğlenceli yazıdan hoşlanacağınızı umuyoruz. 

Her ne kadar baskı rekorunu Kitabı Mukaddes kırmışsa da, satış rekorunu aynı kitabın kırdığı iddia edilemez. Günümüzde Kolera ya da Kara Humma gibi yayılan bir hastalık ta ufak boyda çıkan «Cep Kitapları» hastalığıdır. İsminden de anlaşıldığı gibi bu kitaplar kütüphaneye konulmak için değil, cebe sokulmak için basılmıştır. Bazı ilim adamlarına göre medeniyetin artmasiyle zekânın eksilmesi birbirine paralel gittiği için polis romanlarının amip çoğalması gibi çoğaldığını kabul etmek lâzım.
 
Gene büyük bir lâf edecek olursak, bencil olmayan insan, başarısının sırlarını diğer hemcinsleri ile paylaşan insandır. Bir kitap görürsünüz, «Bir milyon nasıl kazanılır.» Buyurun işte, yazan da bir milyoner ayrıca. Adam tutmuş, milyonerlik mesleğinin en ince sırlarını birkaç kuruş mukabilinde sizlere anlatıp milyonunun üzerine yüklü bir para ilâve etmiş, ah siz bu dersleri takip ettikten sonra milyoner olmadıysanız kimin kabahati yani?
 
Ayrıca mecmuaların ilân sahifelerine bir göz atın. Başarı kazanmış kimseler sizlere pokerden cinsiyete, hokkabazlıktan lisana kadar her şeyi öğretiyorlar. Bendeniz de polis romanı yazarı olduğum için hiçbir karşılık beklemeden bu işin sırlarını açıklamaya karar verdim. Basit ve ilmî olarak üstelik. Milyoner olamadıysanız, pokerde hâlâ kaybediyorsanız, cinsiyet derslerini okuduktan sonra ademî iktidara uğradıysanız bile polis romanı yazmak için vakit henüz geç değildir. Ben işin tekniğini anlatayım gerisi size kalmış.
 
Polis romanlarındaki dört önemli noktayı bildikten sonra geriye bir mesele kalmıyor.
 
1    — İsim ve kapak.
 
2    — Coğrafya.
 
3    — Kahramanlar.
 
4    — Vak’a.
 
Bu dört noktanın içinde en önemsizinin vak’a olduğunu söylemeye lüzum yok. Asıl zor tarafları açıkladığım zaman mesele kendiliğinden aydınlanmış olacak. Şimdi müstakbel kitabınızı sattıracak birinci noktanın açıklanmasına gelelim. Kitabın isminin kitapla bir ilgisinin olması hiç de önemli değil. Sadece meraklı olsun yeter. Bir kaç tane isim örneği verelim. Eminim ki siz de biraz düşününce bu gibi binlerce isim bulabilirsiniz.

«Çıplak Delil» isminde bir kitap mı yazacaksınız? Aferin. Bir kere isim her dile tercüme edilebilir. Şimdi kapağın üzerine, modern bir koltuğa oturmuş pornografik olmamak şartı ile çırılçıplak, kızıl saçlı bir de karı oturttunuz mu hatunun hatırı için aklı baliğ olmuş erkek çocuklardan, prostattan muzdarip yaşlı bey amcalara kendinize müşteri temin ettiniz demektir. Yahut kitabın ismi «Telefon Cinayeti» Kapağa bir telefon, arkadan görünen, banyodan yeni çıkmış telefonu eline almış çıplak bir kadın. «İntikam tatlıdır.» Yatağa uzanmış gene çıplak bir kadın.
 
«Hong Kong’dan gelen tabut» Divana yan uzanmış çıplak bir kadın. Realizmi seviyorsanız kadının yüzü Asyalıya benzeyebilir. Yani lâfın kısacası, romanın ismi ister «Tehlikeli erkekler», ister «Oyun bitti», ister «Azgın kadının aşkı» olsun resim ille de çıplak ya da yarı çıplak bir kadın olacak.
 
Kapaktaki kadının varsın kitaptaki dişilerle bir ilgisi olmasın. Şunu hatırdan çıkarmayın ki bir matahı sattıran dış görünüş ve reklâmdır her şeyden evvel. Emin olun kitabı alan da parayı yazdığınız veya yazacağınız zırvalar için değil, kapakta görüp beğendiği cins-i lâtif için almış ve «Eh para verdik, okuyalım bakalım» zihniyeti ile okuma kararını vermiştir. Sizce bunun bir önemi olmamalı. Üzülüp hayâl kırıklığına uğramak, saçma ve yersiz. Unutmayın ki bir kitabın satılması damlaya damlaya göl olur lâfının doğrulanması demektir. Kitap ne kadar kötü olursa satış da o kadar yüksek olur. Neden mi? Kazık yeyip aldatıldığının farkına varan insanoğlu, aynı kazığı bütün hemcinslerinin de yemesini isteyeceğinden kitabınızı önüne geldiği yerde öteye beriye tavsiye edecektir.

Şimdi gelelim önemli noktalardan biri olan coğrafya bahsine. Vak anın evvelâ Yeni Dünya da geçmesi şart. Zira beş kıt’anın içinde kanunun hâlâ temin edilemediği tek yer orası. Ayrıca yazarlar değişik konularda diğer milletlerin telif haklarını almışlardır. Meselâ Fransa aşk hikâyelerinin ilham kaynağıdır. Almanya’da edebiyat İkinci Dünya Savaşına ve casusluk hikâyelerine yer vermiştir. İtalya’da rezalet hikâyeleri yazılır, Kuzey Afrika ve Uzak Şark, kaçakçılığının telif hakkını almıştır. Demirperde memleketlerinde ise böyle vak’aların olması kanunen yasak olduğundan orada böyle kitaplar hiç yazılmaz. Bundan da geriye neresinin kaldığı kendi kendine belli olur zaten. Yani «Sam Amca» nın «Good old U.S.A.» sı.
 
Evet ama bunun da bir şartı şurtu var. Öyle ya Allah deyip, bismillâhsız her hangi bir yer seçemezsiniz. Olay Doğu kıyısında geçiyorsa. New York ve Florida’dan başka bir yer seçemezsiniz. Batı kıyısında geçiyorsa, Los Angeles, San Francisco, ve havalisini seçmek zorundasınız. Arizona, Texas, Oklohoma, Wyoming, Kansas gibi evâletlerin telif haklarını kovboy romanı yazarları aldığından bu yerleri seçmeniz muhtemel bir aksiliğe sebep olabilir. Yok ille de benim tavsiyelerimin dışında orijinal bir yer seçmek istiyorsanız Chicago ne güne duruyor efendim? Böyle bir yeri seçtikten sonra bu yerlere gitmemiş olsanız bile bunun hiç bir önemi yok
 
Herhangi bir turist rehberi tedarik edecek olursanız; ki ben size Pan American’ınkini gerek coğrafi, gerekse son asır mizah edebiyatının bir şaheseri olması bakımından hararetle tavsiye edebilirim. Böyle bir kitaba sahip olduktan sonra, şehri seçmekte de kararınızı verdiniz mi, hırsızlarla polisleri koca kentte babanızın arpa tarlasında imiş gibi koşturabilirsiniz.
 
Bir iki yer ve mahalle ismi öğrendikten sonra şehrin coğrafyasını istediğiniz gibi evirip çevirmekte serbestsiniz. Kahramanınızı Nevv York’un 145. ci sokağındaki «Dantelâ Sütyen» barına soktuğunuzu farzedelim. Olacak şey değil ya, biri de gelip size bu sokakta böyle bir barın bulunmadığını söyliyecek olursa, burun kıvırıp, « Demek kapanmış» der geçersiniz.
 
Coğrafî malûmatınızı da bu şekilde genişlettikten sonra sıra kitabın kahramanlarına geliyor.
 
Kahraman anlaşılacağı gibi özel hafiye. Hikâye yüzde doksandokuz buçuk onun ağzından anlatılacak. Uzun bir süre boyundan boşundan bahsetmenize lüzum yok. En ince noktalardan biri hafiyenin kendi kendini tarif etmesi. Meselâ:
 
«Üzerinde (Özel) yazan kapının önüne geldiğim zaman, beni bir goril irisi karşılayıp tepemden baktı. Ayının boyu iki metre olmalı. Ben 1.90 olduğum halde kendimi ana mektebine başlamış bir çocuk gibi hissettim.» dedirdiniz mi kahramanımızın boyu bosu kendiliğinden ortaya çıkar. Şekli şemailine gelince. En iyisi bunu okuyucuya bırakmak. Zira bazı insanların sarışınlardan, bazılarının esmerlerden haz etmiyeceği bir gerçek olduğu için, bırakın okuyucu kendi hayâl kuvvetini işletip kahramanı istediği gibi düşünsün. Kendisi daima yakışıklı bir kişidir. Kahramanımızı daha iyi tarif etmeden ona bir isim bulmamız lâzım, isim kısa ve tesirli olacak. Hermann, Otto, Reginald, Malcalm, Archibald, Franz gibi isim takmayı düşünüyorsanız, peşinen size şunu söyliyeyim ki siz polis romanı yazamazsınız.

İsim, kısa, tesirli, şehvetli, şiddetli, sert olacak. Pete, Stan, Mac, Dean, Lee, Red, Billl, Toby, Sal, Nat, Jerry, Budy, Lenny, Johny, Conny gibi. Bunları beğenmedinizse, belki bunların arasından beğendiğiniz çıkar. Phil, Lou, Tige, Ron, Bob, Sam, Disk, Nick, Rick gibi.
 
Şimdi gelelim kısa isimli hafiyenin özelliklerine. Birincisi, kahramanın bir savaş kahramanı olması lâzım. Bunun yaş üzerinde büyük bir tesiri var. Hafiyeyi kat’iyen 38’in üzerine çıkarmayacaksınız. Hikâyeniz 1945-1955 arasında geçiyorsa, Phil, Lou, Tige, Ron, İkinci Dünya Savaşında Pasifik’te çarpışmış, rütbesi çavuşun üzerinde olmayan, (Zira çavuş Amerikalılar için sertliğin timsalidir) bir savaş kahramanıdır.
 
Kitabın içinde ara sıra onu geriye götürmeniz lâzım. «Pırıl pırıl bahar güneşinin altında dumanı tüten tabancam elimde, uçurumun dibinde yanan kamyondan burnuma dolan benzin ve yanık et kokuları bana Okinawa’daki o bahar gününü hatırlattı. »
 
Kitaptaki kadınların da isimleri önemli. Bunların da şehvetlice iç gıcıklayıcı olmaları lâzım. Anna — Bella, Beatrice, Margaret, Gail, Peggy, Doroty, Rosy, Candy, Mandy gibi.
 
Önemli noktalardan biri daha, ara sıra Red, Bill, yahut Lee’nin geçmişine temas etmeniz. Genel olarak bütün yiğitlerin yüreğinde nasıl bir aslan yatarsa, hafiyenin geçmişinde de bir kadın yatar. Dişi eğer karısı ise, Bob, Rod veya Rock’un en yakın savaş arkadaşı ile tası tarağı toplayıp kaçmış, sevgilisi ise hain bir Gangster kurşunu ile Pete, Stan yahut Lou’nun kolları arasında kan kendini boğmadan önce «seni seviyorum» deyip son nefesini vermiştir. İşte o günden sonra kalbi nasır bağlayan Dick, Nick yahut Rick kadın koynundan çıkmadığı halde artık sevemez. Bu olaydan da koca kitapta bir kere bahsedecek olursanız, romanınıza yürekler acısı bir hava katmış olursunuz.
 
«Evli misin Don?»
 
«Karım yok artık benim.»
 
«Oh özür dilerim sevgilim.»
 
Artık zevkinize kalmış bu konuşmanın sonunu getirmek.
 
İmdiii!!! Hafiyeye günde 24 saat en azından iki litre Whisky içireceksiniz efendim. Günde iki litre içki içen adama her ne kadar Tıb ilmi alkolik derse de Hafiyemiz alkolik olduğu için değil, erkek olduğu için içer. Elini her attığı yerden bir şişe içki çıkmalı. Arabasının torpido gözünden, banyodaki ecza dolabına, yazıhanesinin çekmecesinden yatağındaki yastığın altına kadar, Bob, Mike ya da Rod’a öyle bir içireceksiniz ki hesabı siz bile şaşıracaksınız.
 
Sigaraya gelince. Bunu söndürmeyi aklınızdan çıkarın. Sevişirken bile sigara ya elinde ya ağzında olacak. (Bu kadar içki ve tütün ve kadından sonra, sekiz kişiyi birden nasıl hastahanelik eder ben de bilmiyorum.)
 
Polislen, savcılıklan daima başı belâdadır Co’nun, Vick’in ya da Steve’in. Zira kanunun ancak kendisi tarafından tatbik edileceğine inandığından, Savcı da, Hâkim de, Jüri de, Cellât ta kendisidir… Tetiğe bir dokundu mu karşısındakinin kadın, erkek olduğuna bakmaz.
 
Önemli noktalardan biri daha:
 
Aman sakın, kadınla sevişmeden fıkaranın canına kıymayın. Erkeğin, hele erkeğin tadını almadan ruhunu teslim etmek, katillikten de büyük bir cezadır.
 
Kadın kahramanlar duvar reklâmlarında görülen hanımlar kadar iç açıcı. Ahlâk kaideleri hakkında en ufak bir fikirleri yok. Bernard Shaw’ı her hangi bir polis komiseri sanmaları, ya da Oscar Wilde’ın Chopin’in hayatını oynayan aktör olduğundan emin olmaları kültür seviyelerini gösteren en kesin bir örnektir. Kendileri için aşk divanda başlayıp yatakta bitecek. Olur olmaz yerlerde iç çamaşırlarını çıkarıp, Nat’ın, Sal’ın ya da Sol’un koynuna girecekler. Lüzumsuz konuşmalardan kaçınmalısınız. Hatta karıları fazla konuşturmasanız da olur. Sadece başlangıçta kahramana terbiyesizce davranacaklar, aradan yirmidört saat geçmeden de metresi olacaklardır. Bunların içinde tipinize uymayanları, sebepli veya sebepsiz yere istediğiniz zaman ya gırtlağını ustura ile kesip ya donunun lâstiği ile boğup, ya da iki kaşının ortasına bir kurşun sıkıp öldürebilirsiniz. Yalnız göbeğinin alt tarafına rastlıyan bölgenin tapu senedi hafiye tarafından alındığından bu bölgeyi nişangâh gibi kullanmak, Mice’in Mac’ın ya da Pat’ın hakkıdır.
 
Kadın kahramanların aksine erkeklerden, sadece biri yakışıklı olabilir. Bu, şımarık, zeki, gaddar, züppe, zengin bir kişidir. Akibeti gene sizin elinizde. İster öldürün ister yaşatın. Diğer erkek kahramanlara gelince bunlar mağara adamı ile orangutan arası kimseler olacaktır. Bunları kırışık yüzleri ustura izi ile dolu, şakacıktan adam öldüren, zekâ yaşları 8 – 11 arasında durmuş cemiyet kurbanları. Ellerine roman boyu sayısız fırsatlar geçtiği halde nedense akıl edip Phil’i, Lou’yu, Tge’ı öldürmezler. Ayrıca kitabın kalınlığına göre hafiyeye sık sık dayak yedireceksiniz. 150 sayfalık bir kitapta kahramanın en azından beş defa eşşek sudan gelinceye kadar dayak yemesi, iki üç defa da kafasına demir boru, tabanca kabzası, İngiliz anahtarı, kum torbası ile vurularak bayılması lâzımdır. Cinayet silâhını iyi seçmek zorundasınız. Kurban ya ustura kadar keskin «Staletto» tâbir edilen bir sustalı ile ya da 22-38 kalibre arası ister toplu ister otomatik bir tabanca ile öldürülebilmelidir. Kalibresi 45 lik, markası Colt ya da Luger olmayan her hangi bir tabanca markası olabilir. Baretti, Smith Wesson, Dellinger Brovvning, Mauser, Karadağ, Parabellum, Stayer, Husquarne, Kırıkkale gibi.

Alay kısmına gelince.
 
«Kadının beyaz baldırlarını gördüğüm zaman damarlarımdaki al yuvarlacıklar kıçlarına neft yağı sürülmüş gibi harekete geçtiler.»
 
«Bikini şeklindeki iç donu öyle ufaktı ki insanın hayâl kudretini baltalıyordu adetâ.»
 
«Açık elbisesinin göğüsünden tabiat ananın cömertliklerini seyrettim bol bol.»
 
«Dişi kaplan hayat ormanından daima erkek kaplan avındadır.»
 
«Onu kara dul’a benzetebiliriz Hani çiftleştikten sonra erkeğini yiyen örümcek cinsi…» Bu gibi lâflar işte. Ayrıca kitabın başlaması da önemli. Dick’i, Nick’i ya da Rick’i hiç tanımadığı bir otel odasında anadan doğma bir kadının yanında uyandırabileceğiniz gibi, bir sokak arasında ağzı burnu kan içindeki cesedin yanında da ayıltabilirsiniz. Yahut bu da tesirli bir giriş olabilir.
 
«Her şey bir kadınla başladı… Çıplak bir kadın. . Üzerinde kumaş olarak baş parmağında bir sargı bezinden başka bir şey olmayan bir kadın.»
 
Yahut Rod, Ted, Tod kâtibesinin izinli olduğu bir saatte şapkası başında, ayakları masanın üzerinde, bardak almaya üşendiği için elindeki şişeden Whisky’sini içerken kapıdan içeri kızıl saçlı bir dünya güzeli girerek «Mister Rod?» diye tatlı bir şekilde sorabilir.
 
Yahut romana tersinden başlayın. Evvelâ bir kaatil yaratın kendinize. Sonra kaatili roman boyunca rafa koyun. Ara şıra şöyle bir görünsün ortalıkta. Sonunda hiç olmazsa kaatili akıl hastası yapıp işin içinden gene çıkarsınız.
 
İşte benden söylemesi. Bu da aklıma bir hikâye getirdi.
 
Bir üniversitede ünlü yazar talebelerine sorar: «İçinizde yazar olmak isteyen kim var?» Bütün sınıf elini kaldırınca gülümser yazar. «Öyleyse burada işiniz ne? Eve gidip hemen yazmaya başlasanıza.»
 
Kaynak: cinairoman.com (04 Mayıs 2012)
 

Paylaş:

Yorum yapın