Özcan Karabulut’tan “Küçük Burjuvaya Kırık Öyküler” adlı öykü

Ocak 30, 2005

Özcan Karabulut’tan “Küçük Burjuvaya Kırık Öyküler” adlı öykü

Aşkların en güzelini siz yaşarsınız çocuklar. Canınızı irkilmeden siz teslim edersiniz çocuklar. Siz bir ömürsünüz çocuklar, bir ömür! 

…bir de insanlar mutsuz olacak! 

Ne diye hayatın ağır mermilerine hedef olduğunuzu düşünüyor, ne diye kendinizi üzüp duruyorsunuz sevimli T. C. Düpedüz çılgınlık bu! Çocukluğunuz dingin ve özgür geçti: İlk mutluluğu ananızın kollarında buldunuz. Bugün kişiliğiniz böylesine ciddi ve dengeliyken; mutluluk özlemlerinizi, ananızla sürdürmek isteyişinizi hoş karşılamıyoruz. Yoksa size iyi davranmadık mı? Size karşı olmak ha! Yo, hayır! Sizinle ilgili olarak içimizde binlerce güleryüzlü duygu yaşıyor. Gözyaşsız günlerinizi, düzenli bir evlilik yaşamında görüyoruz – yuvasına bağlı, iyi bir eş bulma sorununuz var- Dost canlısısınız; dostlarınızı nitelikli kişilerden seçmek istiyorsunuz , güvenli dostluklar, sorunları paylaşan dostlar yitirilmiş gibi. Sizin için güzel şeyler düşünüyoruz Bayan T. C.! Siz de seks konusunda “güzel şeyler” düşünüyorsunuz: Arkadaşlık önerisinin karşıdan gelmesini beklemezsiniz, sevdiğinizin elini ilk siz tutarsınız… Sevimli yüzünüzde, duygularınızın uyanışını duyumsar gibiyiz. Ah, Bayan T. C.! Size, güvenlik ve mutluluk içinde duyguca dopdolu bir hayat sağlamak için neler vermezdik, neler! 

ağzı kalabalık biri 

Kısaca açıklayalım: “Bizim şarkımız insanları birleştirmek içindir” çikletini bir süre çiğneyemeyeceksiniz. Bunun sizi üzeceğini sanmıyoruz. Daha önce de böyle olmuştu : zavallı ruhunuz, toplumculuğun sıcaklığıyla ısınmıştı. Sonra büyük savlarınızı düşünmeden -çünkü ruhunuz fazlasıyla ısınmıştı- hayatın gözü açık bir seyircisi oluverdiniz. Öyle ki  işsiz güçsüz ‘bedeniniz’ güleryüzlüydü. Hemen kolumuza giriyordunuz, bizler için her şeyi yapmaya hazırdınız, o kadar rahat oluyordu ki konuşmalarınız!.. İnsanlık sevginiz, insanı yüce bir varlık olarak kavrayışınız, bizleri sevgi temelinde birleştirmek isteyişiniz belimizi büküyordu! Kalbimizin zayıf taraflarına yönelmiştiniz. Ancak sizin iç dünyanızı ve ruhunuzu maskeleyen sözcüklerinizi buluşumuz çok zor olmadı : hastalık belirtileriniz : sevi sözcükleri ile çevrenizdekilerle oyalanırken; kulüplerde, heyecanlı tartışmalarda, sağda – solda insanları alçaltışınızı, ikiyüzlülüklerinizi, gevezeliklerinizi, pişmanlıklarınızı bedeninizin ezilip büzülüşünü, ağlayışlarımızı… işitiyorduk. Siz, iflas eden bir hayatın kırık bir figürüydünüz. Öylesine gülünçtünüz ki -birçok kız arkadaşınıza “birlikte yürüyelim” dediniz; onlar da başkalarıyla yürümeyi yeğlediler- gülünç olduğunuz kadar da tehlikeli… Nerede yaşamak istersiniz, pek kestiremiyoruz. Yalnız bir süre bizden uzaklaşacaksınız. Hayatınızın ayak değiştirmesini diliyoruz. 

delikanlı ozan 

Delikanlı Ozan! Size bu sıfat yakıştırıldığında; ülkeniz ve tarihiniz gölgesinin üzerinize düşeceğini, bununsa sizi olgunlaştıracağını, kişilik sahibi yapacağını umut etmiştik. Ne var ki, bireysel savaş cephenizdeki yıkıntıları görünce haklı bir kuşkuya kapıldık: 'delikanlı ozan' kimliğiyle yayınlanan şiirleriniz, herkese ayrı portrelerle şirin görünürken; bizi en çok günlük yaşamdaki asıl portreniz ilgilendirdi : parıltılı şiirleriniz ortalıkta dururken; sizin olağanüstü kasvetiniz, olağanüstü mutluluk düşleriniz, olağanüstü duygusallığınız, olağanüstü ilkelliğiniz… Sizin aşırılıklarınız, doğrusu bizi şaşırtmadı : Bir büyük ozanın devrim şiirleri yazarken, öte yandan sevgilisine yazdığı abartılmış aşk mektuplarını anımsadık. Benzetmek gibi olacak ama, sizin delikanlı çağındaki çocuksu duyarlığınız, çocuksu tutkularınız, biraz tuhaf geldi bize. Renkli kabarcıklar motiflerinde uçuşuyordunuz. Hep unutuyorsunuz işte! Söylemeye dilimiz bile varmıyor: bir içki masasında “annem” diyerek ağlayan varlığınızı seyrediyoruz; ama sizi seyrederken, delikanlı gövdenizin bir kadınla birleşememiş olmasını, ülkenizin kan rengi alanlarında boy göstermemiş olmanızı bir talihsizlik, talihsizlik olduğu kadar bir çılgınlık olarak kabul ediyoruz, çılgınlık! 

gülgün eski yaşamına eski kalıbına dönüyor 

Bir arkadaşın : “sessiz ve masum bir kızdı. Herkes gibi ben de güzel duygular besliyordum. Sevgili olmak istiyorduk onunla. Ama korkuyorduk, çekiniyorduk, bula bula bir puştu buldu” dediğinde: 

-Arkadaşların sana açılamadı. Kutsal bir yüzün vardı; o masum bakışların büyüledi onları. Sana yaşamlarını verebilirlerdi. Sen, zamana karşı direnç tohumuydun. Terk ettin onları. Hayatlarının bir bağı kopmuştu, demeyeceğiz. 

Bir arkadaşın : “Yeni sevgilimi M.'den ayarladım” diyen Erol, her zamanki gibi pipo içiyordu, pipo içerken dumanını kesik kesik dışarıya çıkarıyor, çevreye tatlı bir şarap kokusu yayılıyordu. O ise sigarasını içine çekiyor, burun deliklerinden dumanlarını çıkarırken Erol'a bakıyor, bu davranışıyla Fransız filmlerindeki fahişeleri anımsatıyordu dediğinde: 

– H.'nin bazı geceler uykusunun kaçtığını, işiyle gücüyle uğraşamadan kafa çekip odasına çekildiğini filan anlatmayacağız. 

Onları biz de baş başa gördük : Erol, sol alt paçası yırtık açık yeşil bir kot giymişti. Saçları tepeden seyrelmiş bu adamın elinde sallanan bir anahtarlık vardı. Turuncu rengi el çantasını sol elinde tutuyordu. Ara sıra gözlüğünü düzeltip, gözlerini kısarak ona bakıyordu. 0, üzerini değişmek üzere odasına çıktığında; Erol, cebinden çıkardığı madeni parayı havaya fırlatıp, sonra elleri arasına alıp, bu oyunu sabırsızca sürdürüyordu. 0, aşağıya indiğinde Erol, ellerini onun incecik omuzlarına atıyor, sıkıyordu. 0, tedirgin çevresine bakıyordu. 'Hayat yoluna' doğru yürürlerken: Erol, sigarasını bir ayak darbesiyle uzaklara fırlatıyor, o ise saçlarını geriye atıyordu. Kuru ağaçların arasından, el ele dönüşlerini gördüğümüzde ise, artık her şeyin anlaşılmış olmasından duyulan bir mutluluk çarpıyordu gözlerinde. İşte tam o sırada, onlar kalabalıklara doğru yürürlerken, bizler de siperlerimizden atlayıp, H.'ye şunları söylüyoruz : 

– Bu mutlu gözleri gördün. Peki, birbirlerinin kafasını kıran genç adamları gördün mü? Birlikte sinemaya gidiyorlardı, bir folklor gösterisinde kol kola, davulun ritmi ne uyarlı sağa – sola salınıyorlardı. Yeşilli, kırmızılı bir renk cümbüşü yüzlerini boyuyordu onların. Bu, yarın olmayacak demiyoruz : Yarın daha şiddetlisi olacak! 

sizde hep melankolik bir şarkı dinledik 

“Birbirimizin birbirimiz üzerindeki etkileri açık bir şekilde ortada. Ama n'olursun, bana bu sıralar sevgiden söz etme. Önce dostluğa gereksinmem var, özellikle bu dönemde. Aslında dostluğa gereksinmenin ötesinde düşünüyorum da, birlikte olduğumuz toplam süre çok az. Daha oturulacak konuşulacak çok şey olduğu kanısındayım. Dostluktan başka her şey elimi ayağımı dolaştırıyor bu aralar. Beni anlıyor musun A.'lı delikanlı? Lütfen çalış… Anlamanı çok istiyorum.” 

“ … başlayan içtenliği, karşılıklı konuşurken de sürdürebilsek, gözlerimdeki koyu yalnızlıkları o zamanlar da sorabilsem …” 

“Bu kadar hainlik olmaz! Bir insan duygularını, düşüncelerini bu kadar iyi saklayıp, üstelik tam ters izlenimleri bu kadar ustalıkla yaratamaz.” 

“ …benzer, hatta çakışık duygularla gelmiş iz oraya; sanki bizim için yazılmış bu oyunu oynamaya mecburuz!” 

“Seni bir yaşam boyu unutmak mümkün mü? Devinimli siluetinin beni oyalamadığı bir an var mı ki? Sen, Ankara dekorlarının ölümsüz bir şarkısısın, sen bir iç acısının dinmek bilmeyen damlalarısın.” 

“ … diğer bir tanımlaman da 'orijinal bir çeşitlilik': renkli bir kişilik. Hoşuma gitmedi desem yalan olur. Geleneksel ve sıradan olmak çok sevimsiz; ama yine de bu betimlemede bana batan bir şey var.” 

devrimci kimlikler 

Bizi yanlış anlama Erhan, bize güven. Artık açık seçik anlamalısın. Hem yazıtın da yanlış yorumlanmayacak bir biçimde açık : Hepsi bir kartpostal, altı üstü bir kağıt parçası, İ’deki birine yazılmış postalanmış, yanıt alınamamış… Şimdi iyi değilsin anlaşılan. Ama bu davranışın ne tuhaf Erhan? Dayanılması güç! Arkadaşın yığılıp kalabilirdi odasında. Ama öyle olmadı : Yazdıklarını deşti; onu kollamak üzere gönderdiğin kartpostalı yorumladı : hepsi bir kartpostal, altı üstü bir kağıt parçası, bir deniz kenarında iki sevgilinin birbirlerine koştuğu hapishane çıkışında L'deki birine yazılmış, -bu mutlu sona ulaşabilirdik, gibi duygu yüklü- postalanmış, yanıt alınamamış… Bir gece yazdıklarını okumuş arkadaşın; işte o zaman belleğinden, iç çamaşırlarıyla devrimci kimliğin, klişe sözcüklerin geçip gitmiş…

biz böyle olsun istemedik 

Yoo, yanılıyorsunuz; biz böyle olsun istemedik : Her şey yaşanması gerektiği gibi yaşanıyor. Ailenizden kopmakla bağımsızlığınıza ve özgürlüğünüze kavuşacağınızı söylüyorsunuz, ileride yapmak zorunda olduğunuz mesleğinizden de yakınıyorsunuz. Bir köşeye çekilmiş; bedeninizin, sevgi dolu elleri tutmasını bekliyorsunuz. – yoksa siz bir hiç misiniz?- Daha da yetinmiyor : Kalbinizden başka kalplere, sessizce pembe güller atıyorsunuz. Yoo, yanılıyorsunuz; sevgili dostumuz, inanın ki yanılıyorsunuz! 

Siz, küçük dostlarımızın yaşam sergilerini dolaşırken, sefil durumlarınıza katlanmak için kendimizi zorladık. Dayanılmaz bir şeydi bu. Baktık ki; tembel mutluluklar, hayatlarınızı fazlasıyla doldurmuştu. Güzel bir yaşam konserinde, siz, saygılı ve sessiz dinleyicilerin yok olup erimesine kimsenin aldırış ettiği yoktu. Sizler de pişman olmaksızın kendinizi, büyülü seslerin akıntısına bırakmıştınız, siz sevgili dostlarımızı bağışlamak için neler yapmadık? Size engebeli bir hayat, karşı koyuşlar diledik. Biliyorduk : Hayatlarınızdaki inişler ve çıkışlar, yüz çizgilerinizi değiştirecekti; toplumsal sığınaklarınızı hayatın acımasız öğelerine direnirken öğrenecektiniz. Hem hayata başka dost yüzleriyle, başka bir sevgiliyle, başka bir yeryüzünde yaşamaya hazırlanacaktınız!..

Paylaş:

Yorum yapın