Gözlerimi açamıyorum, sanki bedenim tüm ağırlığını zihnime vermiş gibi. Ah! Hareket edemiyorum, ne oldu burada böyle? Gözlerimi açmaktan korkuyorum, nedir hissettiğim bu acı? Başım. Başımı da döndüremiyorum, tutulmuş sanki her yanım. Etraftan sesler geliyor, evet bir korna sesi bu, uzun uzun çalıyor. Korna sesleri uzun çaldıklarında bana hep siren sesini hatırlatır, ürküyorum. Bu düşünceler arasında gözlerini araladı Süreyya. Karşısında ne gördüğünü bir türlü netleştiremiyor, sadece bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünüyordu. Kendisini zorladı ve başını yan tarafına çevirdi. Yalnız değildi, yan tarafındaki koltukta bir adam hareketsiz duruyordu. Başı omzuna düşmüş, burnundan akan kan sakallarına karışacağı esnada yolunu değiştirip yanağına doğru süzülmüştü. Etrafına baktı, elini başına götürdü. ‘’Kan mı bu?’’ diye söylendi. İlk defa konuşuyordu sanki ağzı kurumuştu, zorlandı. Çantasına bakındı, göremedi. Boynuna doladığı şalı çıkardı ve başına götürdü. Dışarıdaki gürültü giderek artıyordu, ne dediklerini duymak istiyor fakat sanki hepsi bir ağızdan konuşuyordu. Biraz daha kendine geldiğinde yanındakinin taksi şoförü olduğunu hatırladı. Doğru ya taksiye binmişti zaten az önce. Ne kadardır bu hâldeyim ne zaman bindim taksiye ben diye düşündü. Şoföre döndü ve; ‘’Beyefendi!’’ diye seslendi. Ses yoktu. Birkaç kez yokladı fakat cevap veren olmadı. İçinde bulunduğu aracın dışında sadece insanların ayaklarını görüyordu. Bir telaş, bir koşuşturma, ne olduğunu anlamaya çalıştı. İçlerinden genç biri eğilip yanı başındaki cama vurdu;
‘’Hanımefendi iyi misiniz? Duyuyor musunuz beni?’’ diye seslendi. Elleri uyuşmuştu, zihnini toparlamak da zorluk çekiyordu fakat döndü ve iyiyim dermiş gibi gözlerinin içine baktı adamın. Şoförü işaret etmeye çalıştı, o iyi değil demek istedi fakat duyulmuyordu sesi. Bir an içinde bulunduğu aracın sallanmaya başladığını hissetti, neyi zorluyorlardı böyle? Dışarıda bulunan adam eğildiği yerden doğruldu ve; ‘’Kapı sıkışmış, bir an evvel açmamız lazım.’’ diye bağırdı. Telaşlandı Süreyya, bir an evvel bedenindeki uyuşukluğu giderip buradan çıkması gerekiyordu. İnsanlar canhıraş kapıyı açmaya çalışıyor sesleri kalabalık içerisinde birbirine karışıyordu.
‘’Şoför bey duyuyor musunuz? Buradan çıkmalıyız bakın, korkuyorum. Ses verin ne olur?’’ diyerek dokundu koluna. Yanıt alamadı. Eğilip aracın içine bakan insanlara, göz göze geldiklerinde telaşını belli etmeye çalıştı. Kurtarın beni diyen gözlerle cama vurmaya başladı. Kendisi de içeriden kapıyı açmaya çalışıyordu. Arkasına döndü ve bu baş aşağı pozisyonda daha fazla duramayacağını anlayarak arka kapıdan çıkması gerektiğini düşündü. İnsanlar arka kapıdan başlarını sokuyor fakat buradan çıkaramayız diyerek geri çekiliyorlardı. Emniyet kemerini açtı ve açtığı gibi omuzlarının üzerine yıkıldı. Boynu acıdı ve yavaşça sürünerek arka kapıya yöneldi. Çantası ve ayakkabısının biri yoktu, düşmüş olmalıydı, önemsemedi Süreyya ve açık kapıdan sürünerek dışarı çıktı. Kapıya geldiğinde herkesin ön kapılara yığılmış olduğunu gördü. Biri telaşla;
‘’Ambulansı aradınız mı?’’ diye bağırıyordu. Esmer ve genç bir adam yanındakine;
‘’Kazayı gördünüz mü nasıl bir hızdı öyle? Fren yaptı ama son anda tabi, o hızla duramayınca da bir ses duyduk dönüp baktığımda takla atıyordu taksi. Vah canım umarım durumları ağır değildir.’’ diyerek bir elinin tersini diğerine vuruyordu. Ayağa kalkacağı esnada bir el omzuna dokundu;
‘’Kızım, iyi misin?’’ dedi. Sesi duyduğu yere doğru baktı, altmış yaşlarında bir adam ona doğru elini uzatmış yardımcı olmaya çalışıyordu. Gözlerinde gördüğü telaş az önce yaşadığı kazanın felaketini gözler önüne seriyor sanki oradan sağ çıkması mucizeymiş gibi korku ile bakıyordu. Fakat iyiyim demesi ile bu korkunun yerini güven veren bir tebessüme bıraktığını gördü Süreyya. Elinden tutarak yavaşça ayağa kalktı. Elleri soğuktu fakat buna aldırmadı normal diye düşündü, kanı çekilmiş gibi bembeyaz olmuş ellerine baktı. Parmaklarındaki kan hâlâ duruyordu. Yanındaki yaşlı adama baktı tekrar, kurtulduğuna sanki bir o ilgi göstermiş gibiydi.
‘’Seni hastaneye götüreyim kızım, başın kanıyor.’’ diğer kapıdan bağrışmaları duydu tekrar.
‘’Yok amca şimdi iyiyim birazdan ambulans gelir zaten içerideki şoförü kurtarmalı önce ben seslendim içerideyken fakat hareketsizdi.’’ dedi ve şoförü hatırlayarak diğer kapıya yöneldi. İnsanlar kapıyı zorluyor birbirlerine ne yapmaları gerektiği konusunda emir yağdırıyorlardı. Herkes de bilmiş bir tavır vardı fakat kimse gerçekte ne yapacağını bilmiyordu. Kapıya gitti eğildi, yanındaki adama; ‘’Bakın bu kalabalığı dağıtmamız lazım böyle olmaz, içeride bu vaziyette daha fazla duramaz arabayı yavaşça döndürmeniz lazım.’’ dedi. Duymuyordu onu adam, dönüp bakmadı bile. ‘’Beyefendi size söylüyorum bildiğinizi okumayın.’’ diyerek yüksek sesle konuştu bu defa. Faydası yoktu. Yaşlı adam Süreyya’nın yanına geldi onu çekip yola çıkarmak istedi;
‘’Kızım gel çıkalım buradan duymazlar seni şoförün durumu ağır belli ki.’’ diye kolundan tutup yukarı yola götürdü Süreyya’yı.
‘’Telefonunuz var mı bizimkilere haber vereyim, merak etmesinler.’’ dedi Süreyya. Kafasını ne yazık ki anlamında salladı yaşlı adam.
‘’Ölebilir.’’ dedi Süreyya. ‘’Belki de…’’ yaşlı adam eliyle susturdu onu. Bunları konuşup ölümü düşünmesini istemiyordu. Bulunduğu yerden yuvarlanarak ağaca çarpıp duran arabaya baktı bulunduğu taraf ezilmiş gibiydi şükürler olsun ki kendi çabasıyla oradan çıkabilmişti. Bir ses duydu;
‘’Arka kapıdan biri girsin böyle ikisini de çıkaramayız.’’ İkisi kimdi? Kendisi zaten dışarıdaydı, çıktığımı görmemiş olmalı, bu kalabalıkta normal diye düşündü. Soru dolu gözlerle yaşlı adama baktı. Ne düşündüğünü hisseden adam ellerinin soğukluğuna aldırmadan Süreyya’nın elini tuttu ve onu sakinleştirdi. Ağlamaya başladı bir an;
‘’Sanki beni kimse duymuyor gibi bir hisse kapılıyorum normal değil bu.’’
‘’Yapma böyle kızım, ben varım ya yetmez mi bu, bencillik etme kendin dedin içerideki adamın durumu ağır olabilir diye gelsin ambulans zaten müdahale edecekler sana.’’ Bir an gözlerini sildi Süreyya yüzünün rengi değişti, zihninde geri plana ittiği bazı şeylerin canlandığını hissetti.
‘’Benim çantamı almam lazım, ben bir yere gidiyordum.’’ diyerek kaza öncesi çantasına sıkıca sarıldığı an gözlerinin önüne geldi. ‘’Çantamda önemli bir şey olmalı hatırlıyorum.’’ dedi. İleri geri yürümeye başladı. Bir yere gidiyordum ben, ben nereye gidiyordum diye kendi kendine söylendi. Durdu ve dikkatlice ona bakan yaşlı adama yöneldi;
‘’Beni duyuyorsunuz, bir tek siz duyuyorsunuz. Bir şey var söylemiyorsunuz beni tanıyor musunuz yoksa?’’ diye sordu. Adam olanları fak etmesinden korkar bir ifade ile yanında güvende olduğunu hissettirmeye çalıştı. Ona olanları kendisi anlatmak istiyor fakat söze nasıl başlayacağını bilemiyordu.
O an bir ses duydular;
‘’Ön kapıyı açtık, adam yaşıyor zor nefes alıyor ambulans nerede kaldı?’’ Herkes sesin olduğu yöne baktı. Yerinden oynatmaları doğru değildi; ‘’Kadına ulaşmamız gerek acil müdahale etmeyi bilen yok mu aranızda yahu?’’ diye sinirli bir ifadeyle yardım istercesine çevresine baktı.
Süreyya yaşlı adamın yanından ayrılarak kazanın olduğu yere koştu az önce sesini duyduğu çelimsiz fakat duyarlı adama bakıp; ‘’Ben ilk yardım eğitimi aldım yardım edebilirim, size söyleyeyim ona göre hareket edelim.’’ dedi. Adam bakmadı ona hatta hiç duymadı. Yaşlı adam Süreyya’nın yanına geldi;
‘’Kızım duymazlar seni sakin ol. Bak şimdi gidelim buradan sana anlatayım ben…’’
‘’Neyi anlatacaksın amca bana’’ diye öfke ile çıkıştı. ‘’Senden başka beni duyan yok, nereye gideceğimi bilemez halde dolanıyorum, beni umursamıyorlar bile yahut da bir şey var ben anlayamıyorum. Bırak beni.’’ diyerek onu tutan eller arasından kurtuldu. Arabanın yanına gitti bağırmaya başladı. ‘’Bu allahın cezası yerde biri beni duyabilir mi?’’ Arabanın yanına eğildi içeriye baktı şoför bıraktığı gibi duruyordu başını eğip dizlerinin üzerinde süründü ve arabanın içerisine dikkatlice tekrar baktı. O an yanında baş aşağı duran kadını gördü. Dizleri çözülür gibi oldu, elleri uyuştu sanki içerideki kadının değil de kendisinin başından kanlar akıyordu. Bedenini taşıyamayan baş içe doğru kıvrılmış, kolları baş aşağı sarkmıştı. Aracın öbür yanına geçti, henüz açamadıkları kapıyı zorladı, kırdıkları camdan içeri uzattı elini kadına dokundu. Aşağı sarkan kolunu oynattı ve başını yakından gördü. Bir an durdu ve çığlıklar atmaya, haykırarak ağlamaya başladı. Yaşlı adam hemen yanına geldi. ‘’Bu nasıl bir oyun benim orada ne işim var, ben oradaysam dışarıda nasıl var oluyorum? Süreyya ölüyor onu çıkarın diye etrafa bağırmaya başladı.’’ Ağlıyor tekrar geri geliyor, eğiliyor ve içerideki Süreyya’nın ellerini tutup öpüyordu. ‘’Süreyya ben buradayım şu an dünyanın en saçma şeyi bu konuşma olsa da ben buradayım, aç gözlerini ben burada olmayayım senin dışında değil seninle olayım Süreyya.’’ diyebildi. Yaşlı adam bu konuşmaları duydukça kahroluyor onu oradan bir an olsun uzaklaştıramıyordu. Nasıl olur bu, nasıl bu kadar yakınken bu kadar uzak olabilirim diye düşündü? Nasıl ben burada seninleyken sen benimle değilsin, biz ne vakittir sen ve ben olduk Süreyya diye düşünüyor, kahroluyordu.
Ambulans ve polis aracının sesini duydular. Yaşlı adam Süreyya’nın yanına eğilerek; ‘’ Süreyya kızım hadi bak geliyorlar çıkaracaklar seni bu arabanın içinden hadi yıpratma kendini.’’ diye yalvarır gözlerle baktı. O an istemeyerek de olsa doğruldu Süreyya dizleri ve elleri çamur olmuştu önemsemedi. Yaşlı adama döndü ve anlamaya çalışır bir ifade ile;
‘’Beni nereden tanıyorsunuz? Niye bir tek siz duyuyorsunuz beni? Söyleyin ne olur?’’ O esnada sağlık görevlileri açık olan kapıdan şoförü çıkardılar. Görevlilerden biri boşalan koltuktan içeriye girip kadının nabzına baktı ve seslendi;
‘’Acilen kapıyı açmalıyız nabız alamıyorum.’’ Süreyya deliye döndü yaşlı adamın çabaları kendisini içeride gördüğü andan itibaren boşunaydı. Dinlemiyor, yerinde duramıyordu. Cebinden eski bir fotoğraf çıkardı ve Süreyya’ya uzattı adam, onu durdurmanın başka çaresi yoktu.
‘’Bunu tanıyor musun kızım?’’ Süreyya eskimiş olan fotoğrafa baktı ve arkasını çevirdi. Arkasında yazılı olan yazıyı okudu; ‘’Bu fotoğraftan iki adet basılmıştır. Biri aileye ulaştırılacak diğeri de çocuğa verilecektir.’’ altında yetiştirme yurdunun adı yazılıydı. Süreyya’nın unuttuğu her şey o an zihnine dolmaya başladı. Bu taksiye annesinin yaşadığı haberini öğrendiğinden dolayı yurda gitmek için binmişti. Çantasında olan fotoğraf buydu fakat kendisinde olanın arkası boştu. Gerçek annesi sandığı kişinin ölümü ile başlamıştı tüm bu yolculuk, sonra babasını sıkıştırmış ve evlatlık olduğunu, hangi yurttan alındığını öğrenmişti. Yurdu aramış ve annesinin iletişim bilgilerini almıştı, ona haber verilmesini ve kendisinin de oraya geleceğini telefonda söylemişti. Evet hatırladı her şeyi. Annesine ulaşmaktı tüm çabası ama gidemiyordu. Taksiye baktı onu burada böyle bırakıp gidemezdi.
‘’Annemden mi aldın bu fotoğrafı? Annemi tanıyor musun?’’ uzunca gözlerine baktı, yaşarmış olan gözlerin ardındaki manayı okumak çok da zor değildi. ‘’Tanıyorsun değil mi amca annemi de beni de.
Kimsin?’’
Yaşlı adam ellerini Süreyya’nın omuzlarına koydu ve ona sarılmak ister gibi yaklaşıp saçlarını öptü. ‘’Süreyya, ben seni hiç kaybetmedim, hep izledim fakat annene söyleyemedim seni bulduğumu.
Babanım ben senin.’’
Süreyya arkasına doğru bir iki adım attı. Hayret içeren bir ifade ile; ‘’Nasıl olur? Senin öldüğünü öğrendim ben.’’ dedi. Rengi büsbütün atmış elleri giderek soğuyan hava ile iyice üşümüştü. Sonra bir sağlık görevlisinin sesini duydu;
‘’Kadını çıkarıyoruz. Çantasında kimliğini bulduk, etrafta onu tanıyan biri var mı? Adı Süreyya Çakır.
Ölüm saati 15:05.’’
Yaşlı adam Süreyya’ya baktı, Süreyya kendisine. Anladı her şeyi, babasıyla nasıl konuşabildiğini. Ardı ardına gözlerinden yaşlar aktı ve dokundu çıkarılan bedenine. Soğuktu. Gökyüzüne baktı. Yanlarında bulunan ağacın dallarındaki kuşlar gökyüzüne uçuştu ve dilinde söze dönüşen iki kelime; ‘’Ben tanıyorum.’’
Demet Taşdemir kimdir?
27 yaşındayım, İstanbul’da yaşıyorum. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisat bölümü mezunuyum.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi yazarlık kursunda eğitim aldım. Şimdi de öykü atölyesine devam ediyorum.
İki öyküm Oggito.com’da yayımlandı. Kurşun Kalem dergisinde de bir adet şiirim yayımlandı.
edebiyathaber.net (19 Mart 2019)