Mutluluk diktatörlüğüne karşı mutsuzluk direnişi | Emek Erez

Şubat 12, 2014

Mutluluk diktatörlüğüne karşı mutsuzluk direnişi | Emek Erez

1946 MUTSUZOLMAK.inddMutluluk ya da mutsuzluk felsefe ve edebiyatın belki de üzerinde en çok durduğu ve irdelediği iki kelime. Bu güne kadar mutluluk üzerine çok şey söylenmiştir de mutsuzluk ona yüklenen anlamından dolayı olsa gerek söylenip geçilen bir kelime olmuştur. Oysa mutluluğu tanımlarken bile mutsuzluğa ihtiyacımız yok mudur? Peki neden mutlu olmak zorundayız, mutluluk bir zorunluluk mu yoksa bize mutlu olun diye sürekli bir dayatma mı var?

Yukarıda sorduğumuz soruların cevabını bulabileceğimiz bir kitaptan bahsedeceğim sizlere. Geçtiğimiz haftalarda Tanıl Bora çevirisiyle İletişim yayınları tarafından basılan Wilhelm Schmid’in “Mutsuz Olmak, Bir Yüreklendirme” adlı kitabı mutluluk konusunda yaptığımız sorgulamaları tersine çeviriyor. Kitap hep mutluluğu kovalamanın aslında mutsuzluğa sebep olduğunu, etrafımızı kuşatan “mutlu olun” dayatmasının bizim üzerimizdeki olumsuz etkisini gözler önüne seriyor. “Kötü bir dünyada yaşıyoruz nasıl mutlu olalım” belki birçoğumuz defalarca bu cümleyi kurmuşuzdur. Haklılığımızda vardır ancak karşımızda buna karşı çıkan birileri de mutlaka olmuştur ama “hayat güzel.” Lȃkin şöyle bir durum söz konusudur hayat herkese eşit derecede güzel değildir. Schmid’in cümleleriyle ifade etmek gerekirse “mutluluk diktatörlüğü tehdidi, mutsuz olmaya pek alan bırakmıyor. Mutluluğun insan hayatı üzerindeki mutlak egemenliğinden şüphe duyan herkes suratına sert bir rüzgȃr yiyor.

Schmid kitapta mutluluğun tesadüf eseri karşılaşılan bir durum olduğundan söz ederken aslında o kadar da çok mutlu insan olmadığına değinir. Ancak mutluluk hep göz önünde tutulduğundan hatta devamlı yüceltildiğinden belki de mutsuzlardan daha fazla görünür olur. Ayrıca tesadüf eseri elde edilmiş mutluluk bu gün mutlu ediyorken, başka bir gün mutlu etmeyebilir ya da birinin mutluluğu bir başkasının mutsuzluğu olabilir. Bu nedenle sorgulanması gereken belki de neden mutlak bir mutluluğun peşinden koşup durduğumuzdur. Ve bu durumunda aslında bir belirleyeni vardır toplumsal içinde mutsuz kişi yeterince çabalamayandır, talihsizdir, genetik bir kusuru, üzücü bir engeli vardır ve dünyanın ideal bir mutluluk için döndüğünü savunanlar bu durumu mutsuzların gözüne sokarlar. Çünkü yazara göre mutsuz kişi “modern bir vebaya yakalanmış demektir, cüzamlı gibi davranılır ona, insanlar ondan uzak durmayı tercih ederler. Schmid’in de ifadesiyle mutsuzluğun üretiminde aslında mutsuz kişiye karşı toplumsal tavrın da etkili olduğunu görüyoruz. Mutsuzluk “hastalığına” happiness_vs__sadness_by_tornupto-d5he4xhyakalanan böylece toplum tarafından baskılanmış ve zorunlulukmuş gibi mutlu olamamasının ona yüklediği suçluluk duygusuyla daha da mutsuzlaşmış olur.

Mutluluk kelimesiyle neredeyse eş anlamlı kullanılır haline gelmiş “pozitif düşünme” Mutsuz Olmak kitabının sorunsallaştırdığı bir diğer kavram. Pozitif düşünme bir yere kadar insanın mutsuzluğuna karşı bir duvar oluşturabilir ancak her şeyi devamlı pozitif göreceğim diye zorlamak neden? Ayrıca her zaman pozitif olanı görmek Polyanna edasıyla yaşama sarılmak sorunlar karşısında duyarsızlaşmayı ve tepkisizliği getirmez mi? Üzerine düşünüldüğünde aslında bu konunun da mutluluk ve mutsuzluk kelimeleri gibi karşılıklı bir ilişki içinde oldukları görülür. Çünkü negatif olanı bilmeden pozitif olanı bilemeyiz yani ikisi de birbirinin varlığından üretilir. Ancak bize hep pozitif olan tarafı görmemiz öğütlenir ve böylece yine bir dayatma durumuyla karşı karşıya kalırız bu seferde pozitif düşüncedir üzerimizdeki baskı. Oysa dünya her zaman pozitif bir yer değildir, sürüp giden savaşlar, küresel ısınma, çevre kırım gibi bireysel mutluluğumuza engel pek çok durum söz konusudur.  Bu nedenle de Mutlak bir pozitiflikten söz etmek zor olduğu kadar imkȃnsızdır.

Mutsuzluk peki bir hastalık olarak tanımlanmış mıdır? Mutsuzluk “hastalığının” en bilineni depresyondur. Ancak depresyon ve melankoli birbiriyle karıştırılır ve yazarın deyimiyle enflasyonist bir şekilde hasta sayısının artmasına sebep olur. Aslında bu durum belki de mutsuzluğun doğal olmayan bir durummuş gibi algılanmasından kaynaklanır. Modern psikiyatri anlayışı da bunu gerektirmez mi zaten? Toplumsalca “normal” olmayanın hastalıkmış gibi üretilen algısı. Bunu gerektirir ancak mutsuzluk ya da melankoli hastalık değildir yazarın cümleleriyle melankoli “insanın var olmasının tarz ve biçimlerinden birisidir, ruhun bir oluş tarzıdır, insan var oluşunun asli unsurudur, bunu herhangi bir biçimde maraz sayamayız.” Yani mutsuzluklarımızda mutluluklarımız gibidir ve ortada anormal bir durum yoktur.

Schmid modern toplumda giderek daha çok insan tarafından anlam yoksunluğu çekildiğinden söz eder ve bu yoksunluğun bireyin yaşamının her anına yayıldığına dikkat çeker. Çünkü anlam bireysel varoluşu güçlendirir. Ancak günümüz koşullarında çalışma yaşamlarımızdan gündelik kaygılarımıza kadar bir anlamsız denizin ortasında olduğumuzu söylemek de abartı olmayacaktır. Bu da tükenmişliğe sebep olur ki bu yalnızca günümüz toplumu için de geçerli değildir. Yazarın aktarımıyla Shakespeare’in “Neden böyle kederli olduğumu bilmiyorum” derken hissettiği de çok farklı bir durum olmasa gerekir. Yani anlamsızlık her dönem farklı duygu durumlarından kaynaklı olsa da var olmuş ve bireye varlığını duyurmuştur.

Kısaca ifadesi mutsuzluk vardır ama bize hep mutluluk dayatılır. Bu mutluluk dayatması ise daha çok mutsuzluk demektir. Oysa mutsuzluk bir hastalık değildir, mutluluk kadar yaşamsal bir var oluştur.  Hem ne demişti Cemal Süreya mutsuzluğa da var mısın?

Emek Erez – edebiyathaber.net (12 Şubat 2014)

Paylaş:

Yorum yapın