Lale Müldür: “Bir de erkekle bir şey konuşmuyorum ben. Konuşmak içimden gelmiyor, mutluyum çünkü”

Aralık 3, 2012

Lale Müldür: “Bir de erkekle bir şey konuşmuyorum ben. Konuşmak içimden gelmiyor, mutluyum çünkü”

Fotoğraf ve Söyleşi: B. Ariana Akyüz

Mor çiçeklerle yağmurlu bir İstanbul günü, ‘Lale Müldür ne diyor’ diye  yola çıkıyorum. Noktürn Yayınları tarafından yeniden basılan ‘Yağmur Kızı Böyle Diyor’ şiir kitabını bahane ettiğim sorularımdan belli. Kendini yalnız hissetmeyen, tüm yaşadıklarına rağmen eğlenmeyi severken ölümü de seven, oyuncak yeşil tavşanıyla gezen, gözlerinizi delip geçen bakışlar savuran, Sirius yıldızına gidip, orada eğlenmeyi arzu eden, şair Lale, o.

Bu kitaptaki şiirleri ressam Colette Deble’nin resimleri için yazmıştın. Kitapta resimler de olsa daha iyi olmaz mıydı?

Evet iyi olurdu, ama Colette’nin telefonunu bulamadım, kötü oldu tabi.

Yıllar önce Fransa’da Colette ile de görüştüğün yıllarda, Fransız entelijansiyası    için ‘snob’ demiştin, Fransızlar tarafından kabul görmek için hem yetenekli hem güzel olmak gerektiğini söylemiştin, hala böyle mi düşünüyorsun? 

Eğer entelijansiya kaldıysa öyledir hala, ama çoğunluğu öyle değil gibi artık.

Merak ettiğim genel sorular soracağım sana. Bu sürekli yanında gezdirdiğin yeşil oyuncak tavşanın adı nedir? Kim bu?

Benim sevgili kızım Menekşe. Ben bunu yoldan aldım. Sonra bunun babasını aramaya başladım. Ama sonra bir gün otururken aklıma düştü, babası İsa, annesi de benim. Gözlerine bakarak telepati kuruyorum onunla. Konuşuyor benimle.

Peki gerçekte de çocuğun olsun istedin mi Lale?

Çok istedim tabi ama aklıma gelmedi.

Nasıl aklına gelmedi, bir de çapkınsın sen!

Nasıl çapkınım, çapkın mıyım ben? (gülüşmeler) Çocuğum olsun diye özel bir istek duymadım aslında öyle geçip gitti.

Merak ediyorum kadın-erkek ilişkileri hakkındaki fikirlerini? Mesela ne tür adamlardan hoşlanırsın?

Zeki ve hoş adamlardan hoşlanıyorum. Ben kızıyorum Fransızlara ama kendimde az kalır değilim onlardan. Ama ben iş konusunda değilim, aşk konusunda böyleyim ben. Sarışınlara yeni bir merakım var. Gözler de renkli olursa iyi olur. Ama ben Türkiye’de kimden etkileneceğim ki? Olsa yanına gider, evini basardım. Türk erkekleri, iyiler, tatlılar, mesele yok. Ben önceden mesele sanıyordum. Bir gece şöyle bir şey oldu. Bir arkadaşım bana geldi. Ben o güne kadar hep derdim ki, ‘Türkiye’de adam yok. Sevmesini bilmiyorlar.’ Ama o gece o arkadaşım dedi ki, ‘Saatler ve Geyikler’de yazdığın adam var ya, o daha seninle çıkmadan karısına gitti ve dedi ki, ‘Ben Lale ile birlikte olacağım. Ayrılacağız seninle.’ dedi. O zaman ne oldu? Adam da düştü, kitap da düştü tabi. En sevilen kitabım da patladı gitti. (gülüşmeler) Aynı şeyi iki kişiden daha duyunca, dedim ki, demek ki ben bilmiyorum sevmeyi.

Peki kadınlar? Varoluş üzerine kafa yoran, kadın kahramanlar neden bu kadar az?

Onların meseleleri başka. Birinci vazifeleri iyi bir koca ele geçirmek. Onu yaparken de ne yapıyorlar ne ediyorlar bilmiyorum. Bilgisizim bu konuda.

Peki zaman içinde bu tarz bir kadın olsam daha kolay olurdu her şey dediğin oldu mu hiç?

Tabi oldu. Ben adamın önüne zencefilli bir tatlı koyamadıktan sonra! (gülüşmeler)

Zencefilli tatlı olmasa da senin de sunduğun bir giz vardır!

Ben tamamen olduğum gibiyimdir. Bir de erkekle bir şey konuşmuyorum ben. Konuşmak içimden gelmiyor, mutluyum çünkü.

Sohbet ettiğin kişiler var mı? Yoksa kendini yalnız mı hissediyorsun?

Var tabi. Günde dört kişi geliyor bu eve, kendimi yalnız hissetmiyorum. Fatih Özgüven, Ahmet Güntan, Balkan Naci… bunlar kırk yıllık dostumdur.

Şair olmak, baştan ölümü göze almak bence. Sen şair olmanın bedelini ödedin mi?

Katılıyorum sana. Bütün hayatımla ödedim ben de. Başarılı olduktan sonra karalar çalınıyor. Bundan çok çektim. Diyebilirim ki otuz üç yaşımdan bu yana, işkence gördüm. Kendi batıl itikatları yüzünden acı çektirdiler bana.

Bir daha şair olur muydun?

Fizikçi olurdum!

Senin için özel bir gezegen var mı?

Sirius’a gitmek isterdim mesela. Eğer bir gün Sirius’a giderler ve beni almazlarsa hicap duyarım.

Ne yapardın orada?

Eğlenirdim. Sirius’da çok güzel şeyler var.

Genelde yazarların depresif, melankolik, yalnız insanlar olması gerektiği düşüncesi yaygın.  Ya da böyle imaj çizmeyi tercih ediyorlar. Sen hep böyle eğlenmeyi sever miydin?

Evet, hem eğlenirdim hem de eğlendirirdim ben. Hep üç kişi olsak, üç kişi çıksak yola derim ben. Ama hep tek çıktım yola. Mesela bir tarafımda Perihan (Mağden)olacak, olayları bana açıklayana, diğer yanımda da Ahmet (Güntan) olacak, onları geri çekmek için. (gülüşmeler)

Bu kırmızı ruj sevdan nedir? Rujla kurduğun bağı merak ediyorum. Kırmızı ruj seninle bütünleşti. İçinde ruj geçen bir şiir bekliyorum senden.

Güzel soru. Önceden hiç ruj sürmezdim. Patrick (eski eşi) bir gün bana, ‘Neden ruj sürmüyorsun?’ dedi. Ben de ruja başladım ve elimden atamaz oldum.

Patrick ile hala görüşüyor musun?

Evet, telefonla görüşüyoruz, arıyor. Yakında da Belçika’ya gideceğim, onu da göreceğim.

Patrick’i hala seviyorsun bence.

O beni seviyor hala ama ben aşk tarzında sevmiyorum. Çapkın dediğin kadının hayatında altı yıldır kimse yok.

Neden?

Ben İsa disiplininden geliyorum, hatırla! Çok da asılan oluyor, onları geri püskürtmek zor bir iş. (gülüşmeler)

Bu hep böyle mi gidecek?

İsa gelene kadar…

Zaman mefhumu senin için nedir?

Zamanı boşa harcamamaya dikkat ederim. Zamansal yolculuğum da var tabi. Ben otuz üç yaşımdayken, uçtum ben baya uçtum ben. Yanımda da bir şahidim vardı, Feyyaz Yalçın. Bana acayip bir şey oluyor Feyyaz dedim ve yola çıktık. Mor renkli V’lerin arasında gittim. V harfi de önemli bir semboldür, uçuşta. Uçarken, Picasso, Dali ve Miro’ya rastladım. Onların resimlerini o zamana dek fazla sevmemiş olsam da onların kozmik birer ressam olduğunu bu şekilde anladım. Ondan sonra karşıma İsa çıktı. Olağanüstü güzel bir adamdı, insan elinin ne çizebileceği ne de yapabileceği bir güzellikti. Beyaza yakın sarı saçları vardı. Yanında ikizi de vardı. Bazı görüşlere göre ikizi de varmış Muhammed de onu beyaz saçlı görmüş. Ama bana bir şey yapmadı İsa, sadece böyle baktı. Hiç bir şey yapmadı. O kapandı ikinci perde düştü. Hz. Muhammed! O bana boş bir saksı vermeye çalıştı. Aldım da saksıyı. Ondan sonra kendimi gördüm ama ne görüş… kendimin katlarca ve katlarca güzeli… hiç bir şey değişmese de, kaşım gözüm aynı yani. O tabi benim cemalimmiş… (boşluk) Soru neydi?

Ben de uçtum gittim, başka soruya geçelim, ismini niye Lale koymuş annenle baban?

Hoşuma gideceğini düşünmüşler sanırım. İsmimi çok seviyorum ben de. Lale, Allah demek, o yüzden seviyorum.

Tuhaf alışkanlıkların var mı?

Menekşe’yi yeterince tuhaf buluyorlar zaten. (gülüşmeler) Bir sürü şey var aslında. Ben bebeklerle oynanamamışım küçükken mesela. O yüzden şimdi bunları zevkle alıyorum yanıma. Çocukken bizim arka bahçeden çıkan kemiklerle oynadım uzun süre. Aydın doğumlu olduğum göz önüne alınacak olursa, bu kemiklerin Selçuk’a yakın olduğunu düşünürsek, bu kemiklerin Maria’nın yakınlarına ait olma ihtimali de var yani.

Ölümle ilgili bir hayalin, beklentin var mı?

Ölümü çok seviyorum ben. Yaşam karşıtı olmakla hiç alakası yok bunun. Sadece ölümün kendisini severim, Allah biliyor. Niye ama? O kadar çok laf edildi ki hakkımda, belki de ölüm kaçış yerimdir. Ben yok olmayı seviyorum sadece.

Yazdığın son şiiri merak ediyorum.

(Artık şiir yayınlamıyorum biliyorsun dese de gidip, şiir yazdığı kağıt parçasını odadan alıp geliyor ve henüz bitmemiş şiirini okuyor)

Sarı yapraklarla elimde sana doğru koşuyordum eylül eylül

Sarı saçlarla elinde bana doğru koşuyordun altın kalp

Çünkü her şey her şey paylaşılınca güzeldi

Saçları bana doğru uzatıyordun eylül eylül

Elimde hazırladığım çörekleri veriyordum avlanmış ağzına

Bana doğru koşuyordun eylül eylül

Fotoğraf ve Söyleşi: B. Ariana Akyüz – edebiyathaber.net (3 Aralık 2012)

Paylaş:

Yorum yapın