Kirli gerçekçilik: Zor çamaşır | Adnan Özer

Haziran 7, 2019

Kirli gerçekçilik: Zor çamaşır | Adnan Özer

Kirli gerçekçilik (dirty realism), anlatılan gerçeği temel unsurlarına indirmeyi amaçlayan edebi bir türdür. Bunu da anlatımda azaltma, küçültme, daraltma, indirgeme çaba ve tasarruflarıyla yapar.

Kirli gerçekçilikte kurguya bağlı olağandışı olaylar yoktur. O, insanın gündelik yaşamının sıradanlığına, kabalığına çok yakın düşen belirsizliklerle dolu bir dünyayı yansıtır. Tematik olarak kahramanlık ve onun hikâyelerinden yoksundur. Kirli gerçekçilik anlatılarında bütün anlatımın sürdürdüğü kritik olaylar, olay örgüsündeki tepe noktaları bir çözüme uğramadan kapatılırlar. Bu bakımdan da nihilist felsefi duruşlara yakındır.

Bu minimalist türün başarısı hepimizin yaşadığı hikâyeleri açıklamaya dayanır. Bu hikâyeler de öyle şan şeref ve aşk hikâyeleri değillerdir.

Kirli gerçekçilikte metin, insanın dizginlenemez arzularını göstermek için bir fırsat olarak kullanılmadığı gibi insan ruhunun ihtirasını sergilemeye kapı açacak bir hümanizme de yol açmaz. Bunun tam tersi söz konusudur. Yani, edebiyat ve sanatın kutsandığı o hümanist uyumlulaştırma programı (toplumların edebiyatı, ulus devletlerin edebiyatı, eğitimde edebiyat) içinde bir edebi başarıya göz kırpmaz.

Kirli gerçekçilik en çok geldiği kol olan minimalizm ile karıştırılır. Zira o minimalizmin karakteristik özelliklerini -soyutlama, dil ekonomisi veya sentezi, kesinlik ve anlatımda sadelik- barındırır.  Bu iki tür arasında anlatım tekniği bakımından tek fark, minimalizmin edebiyattan müzik ve resme kadar tematik bir genişliği kucaklaması, kirli gerçekçiliğin ise sadece metinlerdeki verim ile yüklü olmasıdır.

Bu kuramsal derlemeler onu diğer türlerden ayrıştırmamız için yine de yeterli olmayabilir. Bize edebiyat kuramı çalışmalarının dışında bir rehber gerek.

 

Bir kere kirli gerçekçilik çalışma ile varılabilecek bir tarz değildir. Öykü atölyelerinde minimalizmin kurallarının işletilmesi öğretilebilir -ki başta bu şarttır kirli gerçekçilik için- ama ötesi öğretilemez. Çünkü kirli gerçekçilik bir karakter meselesidir.

O zaman yazar üzerinden gidelim:

Bu türün yazarları yansıttıkları (anlatmaktan çok yansıtmak) ortamın bir karakteridirler. Okur, onu karakterlerinin yaşamları ve çevreleri ile özdeşleşmiş olarak hisseder. Bu okuru çeker ya da çekmez. Çekiyorsa, okurun onun karakterlerinin acıları, sorunları ve dahi kaygıları üstünden kendi sorunları, endişeleri ve ıstırabıyla minumum düzeyde bir anlaşmaya vardığını kabul edebiliriz. Yani kirli gerçekçilikte yazar-okur ilişkisinin önemi büyüktür. Okur, karakterlerin yanı sıra sosyal etkiler ne olursa olsun yazarın zorlu bir yaşam mücadelesi verdiğini hissedecek ve bununla da onun bir karakter oluşturduğunun farkına varacaktır.

Kimileri bu türün yarattığı etkiye bakarak böylesi denemelere girişirler ancak metinde özdeşliğin yanı sıra gerçeğin değerini vermek ve onu hiç gözden uzak tutmamak gereklidir ki bunlar hiç te kolay değildir. Metin gerçeği çarpıtan düzenlemelerden nasıl korunacaktır?! Yazarlık özentisi, psikolojik açıklanış dürtüsü, fantazyaya kapılmak, eleştiriyi uygun bir şekilde kullanmayı reddeden özgüven bizi kolay yazabileceğimize ikna eder. Üstelik bu tür hazır olduğumuzu düşünmemize neden temel ve erişebilir bir dil kullanıyor. Konuşma dilidir o, şiirde olduğu gibi. İşte doğrudan, çoğu zaman da süzgeçsiz bir yazı. En yanıltıcı olan da olayların yüzeysel anlatılıyor olması. Oysa bu yüzeyselliğin ötesinde özlü fikirleri yakalamak ve içeriğin kendi adına konuşmasına izin vermek vardır.

Hülasa, kirli gerçekçilik kolay okunduğu için kolay yazılabileceği sanılan bir türdür. Böyle bakıp ta kalemi eline alanları utanç verici sonuçlar beklemektedir: sefil bir amatörlük, banallik ve pornografi.

edebiyathaber.net (7 Haziran 2019)

Paylaş:

Yorum yapın