Kendine Ait Bir Oda

Mayıs 15, 2012

Kendine Ait Bir Oda

“Bunun sonucunda ortaya son derece garip ve karmaşık bir sonuç çıkıyor. Düşsel planda kadın son derece önemlidir; gerçek yaşamda ise tümüyle önemsiz. Şiiri bir baştan öbür başa kaplar; tarihte hiç görülmez. Kurmaca yazında kralların ve fatihlerin yaşamlarına hükmeder; gerçek yaşamda ailesinin parmağına bir yüzük geçirdiği herhangi bir oğlanın kölesidir. Kurmaca yazında en esin dolu sözler, en derin düşünceler onun dudaklarından dökülür; günlük yaşamda hemen hemen hiç okuyup yazamaz ve kocasının malıdır.”

Kara kaşlara, ela gözlere yakılan türküler; siyah perçeme, al dudaklara yazılan şiirler; ve saymakla bitmeyecek nicesi. Bütün sanat ve edebiyat sahnesini kaplayan kadın, gariptir ki, tarih yazanların, insanlığın ve dünyanın tarihini yazdığını iddia edenlerin kaleminden dökülen satırların hiçbir yerinde yer almaz. Eril sistemin yetiştirdiği zihniyetin, eril zihinle yazdığı tarihten başkası değildir satırlara dökülen. Eril sistem, meydanlarda hangi kralın ya da askerin kaç düşman katlettiğiyle ilgilenirken, bir oda içinde oturmuş kadınların ne düşündüğü, düşüncelerinin ne sonuçlar doğurduğu ile hiç mi hiç ilgilenmez.

“Bir yüz, bir insan figürüydü çizdiğim. Anıtsal yapıtı Dişil Cinsin Ussal, Tinsel ve Bedensel Zayıflığı'nı yazmakta olan Profesör X'in görüntüsüydü bu.”

Gariptir, kadın üzerine yazılan satırların, söylenen sözlerin çoğu erkek zihninin ürünüdür. Çoğu demek yanlış olabilir, çünkü belli bir zaman öncesine kadar neredeyse hepsi demek daha doğru olabilirdi. Ve inanın zaman ilerledikçe kadının durumu iyiye gidiyor gibi görünebilir, Virginia Woolf bile bunun için bir asır daha geçse umutlarını koruyabilir, ama ben her şey için o kadar umutlu değilim. Önemli olan erkek zihninin kadına ne kadar şans tanıdığı, ne kadar izin verdiği değildir. Önemli olan nokta, kadının ne kadar direndiğidir. Bu konuda her ne kadar büyük büyük büyük ninelerimiz direnmemiş olsa da, direniş kuvvetlenmeli. 

  “Kadınlar erkekler gibi yazıp erkekler gibi yaşar ya da erkeklere benzerlerse, çok yazık olur, çünkü dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesi ile nasıl idare ederiz? Eğitim, benzerlikler yerine ayrılıkları ortaya çıkarıp güçlendirmemeli midir? Zaten benzerliklerimiz gereğinden fazla ve bir gezgin gelip başka ağaçların dalları arasında başka göklere bakan başka cinslerin varolduğu haberini getirirse, insanlık için bundan büyük hizmet olamaz ve üstelik Profesör X'i hemen koşup cetvellerini alarak kendi üstünlüğünü ölçerken izleme zevkine de ancak böyle kavuşabiliriz.”

Söyledim ya, gariptir, kadınlığın tarihi de, kendisi de kadınlardan çok erkekler tarafından yazılmıştır. (Gariptir, sürekli gariplikten bahsediyoruz, çok garip şu kadınlığın tarihi.) Erkek zihninin neden kadınlara bu kadar düşkün olduğu muamma iken, kadınların erkekler üzerine yazmaya çalıştığına da çok az rastlanmıştır. Şüphesiz kadının erkeği ya da erkeğin kadını yazma çabaları kendi doğrularından (ya da yanlışları; ki yıllarca kadının erkek zihni tarafından toplumda tutulduğu yer belliydi) başka bir şey de içermeyecektir. Burası büyük bir dünya, kadın ya da erkeği belirli stereotipler şeklinde algılamak dünyanın en saçma uğraşı olacaktır. Önemli olan, cinsiyet belasından kurtulabilmektir. Ve de cetvelli Profesör X gibilerden… 
Unutmayın. En önemli olan şeyler; kadının para kazanması, kendine ait bir odasının ve boş zamanının olmasıdır. Bunlar size çok maddiyatçı gelebilir. Fakat bu sizin gerçeklerden kopmanızı da engelleyecektir. Gerçeklerden kopmayın. Direnin. Ve yazın.
Virginia Woolf'un kadınlar ve kurmaca yazın hakkındaki görüşleri; Kendine Ait Bir Oda, İletişim Yayınları'ndan. Meselimin sonuna gelirken diyorum ki; okuyun.
Edebi piçliğe, piççe direnmeye devam… 
 
edebiyathaber.net (15 Mayıs 2012)
Kaynak: bocekyiyenpeygamber.blogspot.com 

Paylaş:

Yorum yapın