Kemal Ateş’in “Veresiye Defteri” ve Gecekondu Olgusu | Sultan Sarı

Mart 12, 2019

Kemal Ateş’in “Veresiye Defteri” ve Gecekondu Olgusu | Sultan Sarı

Kırdan kente göç edenler şehrin dışındaki “gecekondu”larda  yaşar. Bu nedenle, göç ve “gecekondu” birbirinden ayrılamaz iki olgudur. Latife Tekin dışında gecekondu hikayeleri ve romanlarıyla bilinen diğer bir yazar da Kemal Ateş’dir. “Çürük Kapı” adlı eseri 1978 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki hikayeler ve “Küskün Fotoğraflar”, “Bir Şarkıyı Dinlerken”, “Toprak Kovgunları”ndaki bazı hikayeler, “Bir Başka Şehir” ve “Veresiye Defteri” romanları gecekonduları ve oralardaki yaşamı anlatır.

Dervişoğlu (2013: 165)’nun aktardığı gibi, Kemal Ateş’in ailesi de Kaman’dan Ankara’ya göç etmiştir. O da Latife Tekin gibi, daha 10 yaşında iken tüm zorlukları ile ‘gecekondu’yu deneyimlemeye başlamış bir yazardır.

2005’te İmge Kitapevi’nden çıkan Küskün Fotoğraflar adlı öykü kitabının başında Kemal Ateş’in kaleminden öz yaşam öyküsü de yer alır. Burada gecekondu öyküleri düşlerinin lise yıllarına kadar gittiğini belirtir: “’Nasıl Refik Halit Karay, Memleket hikayeleri’yle edebiyatımızda bütünüyle Anadolu’yu anlatan ilk öykü kitabını yazdıysa ben de bütünü ile gecekonduları anlatan ilk öykü kitabını yazacağım’ diye kurdum” der yazar. Ayrıca, köyde görmediği toprak kavgalarını gecekondularda gördüğünüde  anlatır. Hatta art arda yayınladığı gecekondu yaşamına ilişkin eserleri nedeniyle adının “gecekondu ağasına”çıktığını söyler (Ateş,2005:10,16).

Veresiye Defteri’nde anlatılan dönem 1960’lar ve 1970’lerdir (koalisyon hükümetleri ve 27 Mayıs 1960 darbesi s.112, Türkiye’nin 1974 Kıbrıs çıkarması s.235). Romanın geçtiği yer LatifeTekin’in İstanbul’undan farklı olarak Ankara’dır. Tekin büyülü gerçekçiliği anlatım şekli olarak seçerken, Ateş toplumsal gerçekçiliği tercih eder. Ama sonuçta her ikisi de Tekin Çiçek tepesi, Ateş Kırmızı tepesi ile gecekonduyu gerçekci bir gözle anlatırlar.

Cevat çalışmak, para kazanmak için Ankara’ya gelir ve ardından da aile göç eder. Göç nedeni yine aynıdır: fakirlik (s. 105-106) ve çocukların daha iyi bir eğitim alması (s.123). Baba çocuklara şehri çok çekici gösterir (106-107), ama köylülere göre, şehirdeki ahlak anlayışı iyi değildir. Göçten sonra, şehir çekiciliğini yitirir ve tüm aile bireyleri şehrin zorluklarını ve şehirde öteki olmayı deneyimler. Ateş, bu romanda sadece şehir ve köy yaşamı arasında kalmışlığı, iki kültür arasındaki çatışmaları değil, iki nesil arasındaki farklılıkları da evlilikler üzerinden anlatır. Kaman’dan göç etmiş eğitimsiz bir ailenin gecekonduda büyümüş eğitimli öğretmenoğlu Nihat ile iyi eğitimli bir İstanbul’lu ailenin öğretmen kızı Asuman’ın evliliği buna örnektir. Farklı kültürlerin hikayesi küçük bir bakkal dükkanı (bakkal- s.29) merkez alınarak anlatılır. Köyde prestijli bir ailenin şehire göçettikten sonra fakirleşmesi (s.114) ve bir gecekondu semtindeki bakkal dükkandan sonra gelen göreli refah başarılı bir şekilde yansıtılır. Bu bakkal dükkanı ve onu işleten aile merkez alınarak anlatılan aslında bir gecekondu bölgesi hikayesidir.

Yazarın “Gecekondu”su: “ölü bir sessizliğin içindedir” (s.8), “hep hor görülen” (s.16), “yamru yumru duvarlı” (s.28),  “eklentili” (s.38), “bir gecede kondurulan” (s.38), “kenti çevreleyen çarpıklık olan” (s.38), “hemşerili” (s.45), “dar, iki göz odalı”, “Hazine arazileri üstüne konan” (s.46), “şehre uzak” (kurtların indiği- s.47), “suyu, otobüsü-dolmuşu olmayan”, “ ama kent nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı, gecekondu denizini oluşturan” (s.283-4), “kolay yapılan ve kolay yıkılan netameli biri olan” (s.48-49), “önlenemeyen, hızla büyüyen mahalleler” (s.154)dir. Yoksul ve eğitimsiz çok çocuklu (s. 260, 284) göçmen köylüler gecekonduda kötü koşullar altında (s.47-49,179,283,284) hep yıkım korkusuyla (s.48-50, 168) yaşarlar. Ama, sadece köyden göçedenler değil kamu görevlileri de Ankara’da gecekonduda yaşar ve bu nedenle yıkıma karşı bir takım stratejiler geliştirirler (s.152-153) ve her seçimde demokrası sayesinde tapu belgelerini alırlar (s.50, 283). Lakin, onlar yine de şehre yabancıdırlar ve şehir yaşamı onları her zaman tedirgin eder. Örneğin, anne ne zaman Nihat’ın modern evine gitse kendini tedirgin hisseder: “ öteden beri bu eve geldiğinde ayrı bir tedirginliği, çekingenliği olur du ananın. Burada onu kuşatan hep korkutan ne varsa yabancısıydı. Nihat’la birlikte onlara böylesine yaklaşan, yakınlaşan kent yaşamı ürkütüyordu anayı.” (s.18)

Duvar ustası Nadir avukatoğlu Turgut’a şöyle der: “Korku gerekliyse, yararlıysa, biz bol bol bunu verdik sana. Çünkü bilmediğimiz bu büyük kentte biz hep korktuk” (s.149) ve sonra, düğün töreninden önce, Turgut gecekondudan kaçmayı düşünür (s.262).

Bu nedenlerle, köye dair gelenek, görenek ve alışkanlıklarını (s.33, 98-99) bırakamaz ve köyü özlerler (s.67) ve “pekmezi” (s.130). Hatta Sıdıka karakterinde olduğu gibi, okumayan oğlan için gelin olarak köyden bir kız seçerler ve onu hizmetçi gibi kullanırlar. Sıdıka bu anlamda diğer gelin, Nihat’ın öğretmen eşi Asuman’ın (s.140) tam zıddıdır.

Aynı şekilde, ailenin tüketim alışkanlıkları da (s. 131) değişmiştir. Nihat ve Şevket’in bakkal dükkanında (s.124) atışmaları ve Sıdıka’nın ötekilerin zenginliğine olan hayranlığı bu değişikliklere örnektir. Diğer yandan, aile ve bakkal etrafındaki insanlar ise fakirdir. Ama Cevat Baba bile bakkal dükkanından önce işsizliği yaşamış biridir:

“Babanın o işsizlik günleri tam bir karasabandı… İş diye hangi kapıyı çalsa, nereye gitse, boş dönüyordu Cevat. Koca Ankara’da iş kurudu birden, ekmek aslanın ağzına geçti. Aile büyük kentin gerçek yüzünü işte o günlerde tanımaya başladı… İş bulamayınca , simit satmayı, pazarlarda limon satmayı, Hulusi gibi eskicilik yapmayı bile düşünmüştü.”

“… Babanın işsizliği, evleri için parasızlık, yoksulluk demekti, aç kalmak demekti. Ama Nihat için bunlardan da beter oldu işsizliğin sonucu, onun için top oynayamamak demekti” (s.113-114). Nihat’ta parasızlığı, “züğürt”lüğü (s.117) yaşar, ama, hiçbir zaman çevrelerindeki çocuklar gibi herhangi bir kötü alışkanlık edinmez (s.118). Bu küçük bakkal dükkanı ve sahibi aile temelinde, Kemal Ateş yoksul insanların hikayeleri de anlatarak romanını zenginleştirmiştir. Örneğin, Şükrüye (s.182)’nin hikayesi ayrı bir hikayedir sanki ama ayrık değildir. Hiç bir eğitimi olmayan Şevkiye’nin kocasının ölümünden sonra (s.205) çalışmaya başlaması ve kızlarını okutması (s.209), duvarcı ustası Nadir’in avukat olan oğluyla Şevkiye’nin okumuş kızının evlilikleri ve avukatın bir gecekondu bölgesinde tüketim kooperatifi kurma çabaları romanı zenginleştiren yan konular ve hikayelerdir.

Sonuç olarak, köyden Ankara’ya göçetmiş bu ailenin hayatlarında, alışkanlıklarında eski yaşamlarından izler, alışkanlıklar kalmışsa da bazı şeyler de değişmiştir: bazıları okumuş iş sahibi olmuş ve sonra bir gecekondu da yaşamak yerine Nihat gibi bir apartmanda yaşamayı tercih etmiştir ve bazıları masada yemek yemeye (s.38) başlamıştır. Şevkiye gibi bazıları şehirli kadınlar gibi giyinmeye başlamıştır (s.203, 205,209): “Kadınlar içinde bir tek o yakıştırdı kentliliği kendine. İşe girer girmez başından tülbendi, bacağından şalvarı atmış, naylon çorap giyen, dudakları rujlu, parmakları ojeli, kolu çantalı hanım olmuştu. Konu komşu oruspulukla eş sayıyordu böylesini.” (s.209).  Görüldüğü gibi, Latife Tekin’in“Berci Kristin Çöp Masalları”nda olduğu gibi, kadınların düşmanı yine kadınlardır. Fadime ana ve diğerleri Şevkiye gibi olamamışlardır:  “20 yıl oldu köyden göçeli, bir 20 yıl daha geçse, başından tülbendi, bacağından şalvarı atıp, dilini değiştirerek bura insanlarına karışamazdı” (s.16).

Özetin özeti olarak Latife Tekin’den farklı olarak, Kemal Ateş şehir-köy, gecekondu-apartman, Sıdıka-Asuman ve iki farklı kültür arasındaki zıtlıkları ve çatışmaları kullanarak toplumsal gerçekçi bir bakış açısıyla anlatmıştır gecekonduyu…

Kaynakça:

Ateş, K. (2011).Veresiye Defteri. imge Kitapevi

Ateş, K.(2005). Küskün Fotoğraflar. İmge Kitapevi.

Ayata, S. (1989). “Toplumsal Çevre Olarak Gecekondu ve Apartman,” Toplum ve Bilim, sayı: 46/47.

Dervişoğlu, E. Kemal Ateş’in Yapıtlarında Gecekondulaşma Olgusu. Folklor/Edebiyat, (74), 157-178.

Güneş-Ayata, A. (1990/1991). “Gecekondularda Kimlik Sorunu, Dayanışma Örüntüleri ve Hemşehrilik”, Toplum ve Bilim, sayı: 51/52.

Karak, Ş. K. (2014). Edebiyatta Yankılanan Bir Seda: Göç. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (51).

edebiyathaber.net (12 Mart 2019)

Paylaş:

Yorum yapın