J. D. Salinger ile serüven dolu bir söyleşi!

Mayıs 9, 2012

J. D. Salinger ile serüven dolu bir söyleşi!

Bir muhabir olan Betty Eppes, 1980 yaz tatilini münzevi tavırlarıyla ünlü yazar J. D. Salinger ile röportaj yapmaya çalışarak geçirmeye karar verir. 
 
Salinger’a yazdığı mektubunda kendisini yazar olarak tanıtır, muhabir olduğunu söylemez. Yazara, odalarında telefon olmayan bir otelde kaldığı için Windsor’da bir yerde ertesi sabah 9:30’dan itibaren 30 dakika boyunca, eğer gelmezse de bir sonraki sabah Baton Rouge’a dönmeden önce yine aynı yer ve saatte kendisini bekleyeceğini açıklar ve Salinger gelir…
 
Hiç senaryo yazdınız mı? İleride yapmayı düşünür müydünüz?
Başka bir konudan bahsedebilir miyiz?

 

Elbette. Fakat sırf meraktan soruyorum, gösteri adamı olarak çalıştığınız geminin adını hatırlıyor musunuz? 
Hatırlıyorum evet. ‘The Kungsholm’du.

Aile geçmişinize bakınca “Neden yazmak?” diye sormak istiyorum.
Tam olarak nedenini bilmiyorum. Her hangi bir yazar da söyleyebilir mi, emin değilim. Her insan için bu farklıdır. Yazmak son derece kişisel bir eylemdir. Her yazar için değişir.

İsteyerek mi yazarlık kariyerini seçtiniz yoksa kendinizi bu dünyanın içinde mi buldunuz?
Bilmiyorum. (Uzun süre duruyor) Gerçekten bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok.

Evinizin arkasındaki özel betondan yapılmış bir atölyede yazdığınızı duydum.
Çalışma alanım benim istediğim gibi düzenlendi, dolayısıyla çok rahat. Fakat bu konuda konuşmak istemiyorum. İnsanların buraya doluşup duvarlara tırmanmaya ya da pencerelerden içeri bakmaya çalışmalarını istemiyorum. Ben böyle rahatım ve bu da yeterli.

Yazılarınızın yayımlanması ne kadar önemli? 
Bu cevap vermesi çok kısa sürecek, kolay bir soru. Yazılarımı yayımlamayı kesinlikle düşünmüyorum. Benim için önemli olan yazmak ve yalnız bırakılmak ki yazabileyim. Rahat bırakılmak istiyorum. İlkokulda da böyle hissediyordum, akademide okurken de, askerlik hizmetinden önce ve sonra da. Şimdi de böyle hissediyorm.

O zaman neden yazılarınızı yayımladınız? 
Neler olacağını öngöremedim. Böyle olacağını beklemiyordum, olduğunda da bunu hiç istemedim. Çünkü bu artık normal bir yaşam süremeyeceğim anlamına geliyordu. Evimin yakınındaki yollara korumalar koymak zorunda kaldım. Çocuklarım da çok sıkıntı çekti. Neden yaşamım bana ait olamıyor ki?

Peki o zaman benimle görüşmeyi nasıl kabul ettiniz? Mektubumu görmezlikten gelebilirdiniz.
Sen yazıyorsun. Ben de yazıyorum. Yazar olarak başka bir yazarla görüşmem gerekir.  Henüz bir kitap yayımladınız mı? Yayımcılık korkunç, berbat bir şey. Eserini yayımladığın zaman çok korkunç şeyler oluyor. Hiç yayımlamazsanız büyük ihtimalle çok daha mutlu olursunuz. 

Neden kitaplarınızı imzalamaktan nefret ediyorsunuz?
İmza vermeye inanmıyorum. Anlamsız bir hareket. Kimse için adını yazarak imza atma. Aktör ve artistlerin imza vermeleri kabul edilebilir, çünkü onların verebileceği tek şey yüzleri ve isimleri. Fakat yazarlarda durum farklı. Onların verdikleri şey eserleri. Dolayısıyla imza vermek bunun yanında çok ucuz kalıyor. Sakın bunu yapma! Kendine saygısı olan hiçbir yazar bunu asla yapmamalı.

Yazma disiplininiz nasıldır?
Disiplin sorun değil. Ya yazmak istersin ya da istemezsin.

Politikayla aranız nasıl?
Politikacılar umurunda değil. Onlarla ortak hiçbir yanım yok. Onlar bizim ufkumuzu sınırlamaya çalışıyorlar; ben ufkumuzu genişletmeye. Bahsetmeye değer bir politikacı bile aklına gelmedi. Enflasyon, işsizlik, enerji- bunların hiçbiri beni kişisel olarak etkilemiyor. Benim alanım değil. Fazla bir şey bilmiyorum.

‘Amerikan Rüyası’na inanıyor musunuz?
Kendi versiyonuma inanıyorum, evet.

Bunu biraz açar mısınız?  
Hayır açmam.

Peki o zaman,  anayasa erkekler tarafından erkekler için yazılmış, dolayısıyla kadınlar için düşünülen bir şey değil bu. 
Sakın bunu kabul etme! Böyle söyleyenleri dinleme. Kim diyor senin ‘Amerikan Rüyası’na hakkın yok, kim diyor? Bu korkutucu. Korkunç! Sakın bunu kabul etme. Amerikan Rüyası tüm Amerikalılar içindir. Kadınlar da Amerikalıdır. Senin için de geçerli. İstediğin buysa hakkını aramalısın.

Betty Eppes Salinger ile buluşmaları sırasında iki defa gülümsediğini belirtiyor. Biri, Eppes’in yüzünden akan yaşları silerken, diğeri de Eppes ona “Eğer gerçekten her gün yazıyorsanız ne üzerinde çalışıyorsunuz?” diye sorduğu zaman. Gülümseyip, “Bunu söyleyemem” demiş.

Sonra Salinger mektuplarını almak için postaneye gidiyor. Dönerken Eppes, bir adamın yazarı durdurduğunu ve elini Salinger’in koluna koyduğunu görüyor. Büyük bir ihtimalle elini sıkmak istemiş. Bu Salinger’i çok kızdırmış. “Yoldan karşıya geçerek arabamın yanına geldi, pencereye yaslanarak bana doğru eğildi ve beni azarlamaya başladı. Aynen şöyle dedi:

Senin yüzünden tanımadığım, daha önce tanışmadığım bu adam benimle konuştu. Caddede yürürken bana doğru geldi ve benimle konuştu. Öylesine yapıverdi. Bana doğru geldi ve elini koluma koydu ve benimle konuştu… Bundan hiç hoşlanmam. Senin yüzünden komşularıma telefonlar geliyor ve ben komşularımın rahatsız edilmesinden hoşlanmıyorum. Ben yalnız bırakılmak istiyorum. Mahremiyetimi istiyorum. Bu yüzden buraya taşındım. Mahremiyet aradığım için buraya geldim, normal bir yaşam sürebileceğim ve yazı yazabileceğim bir yer olduğu için. Fakat senin gibi insanlar beni takip ediyor. Sert mizaçlı görünmek istemiyorum. Ben ketum bir insanım. İhlallerden hoşlanmam. Sorulardan hazzetmem. Yabancılarla konuşmak istemiyorum. Hiç kimseyle özel olarak konuşmaktan hoşlanmıyorum. Ben bir yazarım. Bana istersen mektup yazabilirsin. Fakat lütfen bana uğrama.

Eppes Salinger, “Sizi rahatsız ettiğim için çok özür dilerim Bay Salinger, lütfen bekleyin. Söyleyin bana lütfen, gerçekten yazıyor musunuz?’ diye soruyor. Cevap şöyle:  “Gerçekten yazıyorum. Size söyledim. Yazmayı seviyorum ve sizi temin ederim düzenli olarak yazıyorum. Sadece yazdıklarımı yayımlamıyorum. Kendim için yazıyorum. Kendi zevkim için. Bunun için de yalnız bırakılmak istiyorum. Bir daha böyle buraya gelmeyin.
 
Çeviri: Ece Şetvan – olmayansaatler.blogspot.com
edebiyathaber.net (9 Mayıs 2012)

Paylaş:

Yorum yapın