Ethem Baran’a 6 soru | Can Öktemer

Eylül 20, 2019

Ethem Baran’a 6 soru | Can Öktemer

-Son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Birçok kitabı bir arada okurum ama burada son okuduğum iki kitaptan söz edeyim: Biri, Fadime Uslu’nun Ay Eskir Gün Işırken adlı yeni çıkan son öykü kitabı. Kendi dilini derinleştiren, sımsıkı dokuyan, sağlam hikâyelerle örülü bir kitap. Sanatın çeşitli alanlarını titizlikle, bilgiyle ve büyük bir dikkatle kucaklayan bir bakış… Diğeri, Hatice Kocabay’ın ilk öykü kitabı Halaza. Kitabın arka kapağına yazmıştım, burada tekrar edeyim : Halaza, acıyı acıyla, yoksulluğu yoksullukla unutmaya çalışan, kıyıda köşede kaldığı düşünülen ama toplumsal hayatımızın tam da ortasında yer alan insanımızın birbirinden renkli, derin, yankısı bol hikâyelerini tadı eskilerde kalmış, özlenen, hep özlenen bir dille sunuyor bize. Hatice Kocabay’ın elinden, dilinden süzülenler görmezden geldiğimiz toprakların ücra köşelerini yeniden yeşertiyor; kadınların çilesini, erkeklerin üstü örtülü sızısını, çocukların değişmez yazgısını saklandıkları yerden tek tek bulup çıkarıyor. Gün ışığına çıkmamış yerel söyleyişler, ışıltılı kelimeler, birbirinden canlı karakterlerin dilinde tüm sahiciliğiyle parlıyor. Kalbin gizli dikişlerini çıt diye attırıyor bu öyküler; bu toprakların kalbine kendinden emin bir kadın eli uzanıyor…

-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

Fadime Uslu’dan: “…başının üstünden bir martı uçtu, ardında havada hiçbir iz bırakmadı ve imrendin buna, işte böyle olmalı diyordun, hikâye kurmak böyle olmalı. Martı kanadına aldığı ağırlığı çırpındıkça hafifletiyordu, arkasında hiçliğin şiirsel tınılarını sürüklüyordu; sanatın erişmek istediği en yüksek mertebe bu olmalıydı, içinden böyle geçiriyorsun; yüreğindeki hız kilit noktaya odaklı, o sana ağırlık merkezi oluyor, çevreni ören veya kuşatan anlamla ilgili her şey orada ve onun kambur dağı altında eziliyorsun. Çünkü o senin evin, yuvan, biricik sevgili yaralı mekânın.”

Hatice Kocabay’dan: ” Birazdan, üç numara tıraşlı başından yeni yeni çıkan diken saçlarıyla, boynunda az önce dünyayı yutmuş gibi duran âdemelmasıyla, kavruk yüzüne iliştirilmiş yamru yumru kardan adam kömürü gözleriyle herkese, her yere, her şeye şaşkın şaşkın bakan Üssük görünür. Onun meçhul bir masal dağı gibi hep ardı merak edilen bu yokuşta görünüşü, salt bir değişiklikten, hareketten ibaret değildir Cambaz’la Mehmet için. Başka âlemlerden gizli havadisler getiren bir umacı gibi her gün heyecanlandırır bu müşterek meraklıları Üssük. Karşılaşmalarında başını görünce gövdesini unuturlar. (…) Çocuklukla ergenlik arasında kararsız kalan bu maceracı baş, güdük kalan aklından utanıp yetişkinliğe özenen gövdesinin bütün foyasını ortaya çıkarır. Saç çıkmayan alacalarıyla, sol kaşını asma köprü gibi ikiye bölen çizgiyle, alt dudağından çenesine uzanan yarığıyla, şimdilerde çıksın diye çabaladığı bıyığının tıraş kesiği izleriyle üç boyutlu bir çocukluk albümüdür âdeta.”

-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Yeni çıkan kitapları neredeyse günü gününe takip ederim. Hemen hepsini merak eder ve sahip olmak isterim. Arkadaşlarımın önerileri, eleştiriler, değerlendirmeler, göndermeler, hepsi yeni bir kitaba yönlendirebilir beni. Ama yine de seçerek okurum.

-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Yüzyıllık Yalnızlık.

-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Çok küçük yaşta, ortaokulda başladım yazmaya. Türkçe öğretmenim yazmamı söyledi. Ben de yazdım ama kimseye göstermedim. Sonra dergilere gönderdim. Ve ilk öyküm onsekiz yaşımdayken yayımlandı.

-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Not alarak çalışırım, bunun yeri ve zamanı yoktur. Defter tutmayı severim. Öykü için ayrı, roman için ayrı defterlerim vardır. Metin iyice olgunlaştığında bilgisayarda asıl çalışmam başlar. Sessizlik şart değil, çünkü çalışırken müzik dinlerim, ama masamda, bilgisayarımın başında olmak isterim.

edebiyathaber.net (20 Eylül 2019)

Paylaş:

Yorum yapın