Büşra Ersanlı’dan, “Kediler” üzerine

Mayıs 26, 2012

Büşra Ersanlı’dan, “Kediler” üzerine

Bakırköy Cezaevindeyim, Lessing, Karasu’dan sonra Roy ile üçüncü kedi kitabımın sonuna yaklaştım. Daha önce kedilerim Fistan ve Mestan’ın fotoğraflarına bile bakamıyordum. Açık söylüyorum en çok onları özledim.

Üçüncü kedi kitabımın sonuna yaklaştım, Bakırköy Cezaevindeyim, altıncı ay bitiyor; iyice kedi dünyasına daldım sonunda bugün! Daha önce kedilerim Fistan ve Mestan’ın fotoğraflarına bile bakamıyordum. Açık söylüyorum en çok onları özledim…

Neyse artık iki haftadır fotoğrafları da duvarda ve hayatımda ilk kez kedi kitaplarını (Yıldızım ve Tan Oral sayesinde) üçleyerek okudum.

Doris Lessing’in tam bir kedi dünyası yoğunluğuyla Mestan ve Fistan’ın 16 yılını düşünerek mutfağa doğru “bir çay alayım” diye kaydırdım kendimi; o sırada TV açık orta alanda; bir tartışma programı sanki.

Bakmadan sadece duydum “Büşra Ersanlı’dan neredeyse bir  terör kraliçesi yaptılar” diyen bir tanıdık ses.  Baktım Ruşen Çakır. Allah allah bu iki kelime nasıl yanyana gelmiş?  Çayla birlikte hemen odaya girdim. Kraliçeleri özellikle olumladığımı hiç hatırlamıyorum ama terör tamamen olumsuz.

Şimdi bir yerde tam da olumlamak olmaz öyle ya, tam habis bir terror kavramından  arındırmaya kalksan küme düşersin. Öte yandan kraliçe tuhaf birşey; hayatımızda yeri yok.

Belki masallarda istenen bir figür olabilir, çok uzak çok! Allahım dedim demokrasi ve özgürlük isteyen aydınlarımızın işi ne kadar zor. “Zehirli plastik çiçek” benzetmesi yapmak zorunda kalmasınlar.

Kafam ruhum kedilerimle meşgulken, işe bakın, bir tuhaf otosansür örneği…

Doris Lessing kedi “kahramanları”na isim koymamış. Onları evcil “doğa”larıyla sıradanlaştırmış; adları gri kedi ve kara kedi. Kediler için mekan çok önemli, bütün iktidar oyunlarını, mekan üzerinden oynuyorlar.  Artistliklerini, taleplerini hep konumlanarak dile getiriryorlar.

İnsanlarla yakınlıkları onları insanlaştırıyormuş gibi oluyor ya da bizler kendi algılarımızla yorumluyoruz kedi hallerini.

Ama kediler kendi  hallerinden asla taviz vermiyorlar. Doğumda, avlanmada, güç gösteriminde her zaman kedi karakterlerinin kendi iç çeşitliliğini sergiliyorlar.

Lessing gözlemlemekten öte onların hayatını yaşamış, yaşıyor ve yaşatıyor. Önce Afrika’da “vahşi doğa”da sonra Londra’da evde, yolda, bahçede, veterinerde.

Lessing onlara hem mikrofon, hem kamera, hem video hem de ruh tutmuş. Gri  kedi yavrularına pek şefkatli değil, kara kedi tam tersi, gri kedi avcılıkla böbürleniyor, kara kedi avlananı yiyiyor sadece, gri kedi hep artislik yapıyor, kara kedi hayatını sade  ve ihtiyaç temelinde yaşıyor. Önceleri sınıf farkı gibi görünen  bu durum aslında sadece  farklı kedi halleri, hem doğadan hem de mekan üzerinden güç konumları alışkanlığından.

Can taşımak, can almak, can vermek hem kediler hem de ağaçlar ve yapraklar üzerinden kuruyan ve yeşeren hücrelerine kadar öyle bir tarif ediliyor ki… Adeta flora, fauna  onuru insan onuruna değip değip kaçıyor.

Benim Mestan’ın babası daha bir yaşındaydı, kısırlaştırmadık; ikide bir sokağa çıkmak istiyordu 1996 yaz sonuna doğru ön sokak kapısından çıkma adeti edinmişti. Oysa daha önceleri arkadan bahçe tarafından çıkıyordu. Sıkıntılı bir dönem geçiriyordum, ona kapı açmaktan bıkmıştım.

Bu çok güzel yüzlü sarman da bizden bıkmıştı. Birgün yine- belki üçüncü kez ön kapıdan çıkmak istedi ve çıkarken resmen sanki “bıktım sizden” der gibiydi.

Salınarak kapıya yürüdü, ben de “gidersen gir” gibi kapıyı açtım, gitti. Yarım saat kadar sonra ani bir fren sesi, kapıya fırladık Mestan ezilmişti. Arabaya atıp veterinere götürürken can çekişiyordu ve veterinerin elinde öldü. Şimdiki 16 yaşındaki Mestan onun oğlu… bakkalın yan köşesinde babasının eş seçtiği tekir anne emzirirken tanıştık ve bize geldi, davetle, Eylül başı 1996…

Bilge Karasu’ya derinleşmek, kedi dünyası ve insan dünyasının yazın hayatıyla kesistiği noktalara dalmak açısından çok ama çok iddialı bir iş.

1987 yılında 1747 kedi ve köpeğin öldürülmesi (zararlı  oldukları için veteriner müdürlüğü tarafından) meselesine gelelim… Zararlar ve düşman, çocuklara da ilk öğretilen şeylerden (s.53) . Oysa “vicdan” sorunu ancak can denen şeye saygı duyulmasıyla ortaya çıkabilir (s.54).

Birer ev oyuncağı, çevre düzeni bir nesne değil gerçekten kediler, onlar “köle” hiç değiller (s.65). Bu sözleri okurken de baba Mestan’ın son çıkışını ön kapıdan üzüntüyle düşündüm. O beden hareketlerinde kızgınlık ve onur vardı, buna eminim.

O an bıkkınlık, başka bir an zarar algısı, bambaşka bir durumda sağlık.  İnsanlaştırarak sevmek mi? Kedi “anne” mi demeli… “Cinayetleri, çoğu zaman ‘kavramlar’ işletir. Cinayetler hep ‘kavramlar’ adına savunulur” (s.67).

Yazılarıyla yaşaya yaşaya yazı yapan Karasu “karşılıklılık” dürtüsüyle yeniden yeniden kurduğu dostu, yazıyı, kediyi belki de hep kendi hallerine bırakmıştı. Her yaşananın birbirine katarak birbirine karıştırarak yaşandığını çok iyi vurguluyordu; raflara ayrılmayan yaşanırlıkları bir de zaman açısından düşünüp  sorguluyordu: “Zamanı yeterince katıyormuyuz hesaba?” (s.80)

Bence hep katıyoruz, durdurarak, hızlandırarak, yavaşlatarak ve en kolayı öldürerek… “Kediler de dursun köşelerinde” (s.94).  Ama durur mu onlar? Mutlaka bir köşe duruşu değişikliği ve ona eşlik eden bir “nur” veya “hız” tonlamasıyla, mutlaka bir dil kurmamıza yardımcı olurlar.

Can çocuk yayınlarından çıkan bir çocuk kitabı Roy’unKonuşan Kedi, Ferit Avcı resimlemiş ama Tan Oral da çevirmiş ve kedili duygularımı en çok biriktirmiş olduğum bir dönemde tesadüfen bana yollamış, şahane karikatür kitaplarıyla birlikte.

İşte bu cezaevine geldiğim günden bu yana en keskin kitap dayanışması. Gaspard (bu adlı kedi) Doris Lessing’in entegre ekosistem felsefesi dışında bambaşka bir ruhla sarılıyor insan sorgulamasına  konuşarak ve şiir okuyarak. [Şiirler ne güzel çevrilmiş!] Özellikle Madam Tatu’nun şapkasının bir eleştirel bir de kandırmaca yollu iki farklı tasvir dizeleri (S. 57-59).

Bu ayrıntıları yazmıyacağım çünkü siz kedinin masal icabı konuştuğuna eminsiniz. Oysa kedi konuşmuyor, yoksa konuşuyor mu? Evin oğlu Thomas ile kurduğu güçlü sevgi bağı onlara ortak bir dil kazandırıyor ve masal icabı bu dil hem eleştiriyor insan hallerini, onların kötülüklerini, yapmacıklıklarını, hem de koruyor “kediye” sevgi duyanları saçma sapan çetelerden.

Artık siz okuyun…

Gaspard bu hikayeyi yazma iznini bir şartla veriyor Thomas’a: “Yaşadığım şehrin adını söyleme” diyor; meçhul kalmak istiyor.

Gri kedi gibi kara kedi gibi…ne prens, ne kral, ne kraliçe, ne prenses… “Cinayet işlemek zorunda değiliz  ki” (S.67 Bilge Karasu).  Karasu’nun kedisinin de  adını hatırlamıyorum, çünkü yok.

Büşra Ersanlı – bianet.org (26 Mayıs 2012)

Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz, Metis 2010

** Claude Roy, Konuşan Kedi,  Çev. Tan Oral,  Can 2012

*** Doris Lessing, Kedilere Dair,  Çev. İnci Ötügen, Metis 2007

Paylaş:

Yorum yapın