Beni okumuyorsunuz, peki sizi neden okuyayım? | Feridun Andaç

Haziran 7, 2016

Beni okumuyorsunuz, peki sizi neden okuyayım? | Feridun Andaç

feridun andac 10.tifYazan insanın temel sorusu/sorgusudur; neyi/nasıl okumalıyım.

Benim için okumak yoksa, yazmak da  yoktur. Okumayı bıraktığım gün yazıdan da vazgeçebileceğimi bilirim.

Suna Anday anlatmıştı bir gün, Melih Cevdet Anday’ı konuşurken. Demişti ki; şurada, sizin oturduğunuz yerdeki koltukta oturuyordu. Elinde defter, kalem, kitap vardı. Bir ara kaldırıp fırlattı hepsini; “Ne böyle okur ne de yazar olunur,” dedi öfkeyle. Sonra da yazmayı ve okumayı bıraktı.

Hatırlarım, ardından da felç gelmişti!

Okumak, okuduğunu yazmak değildir. Ama yaşamak kadar okumak da yazının besin kaynağıdır. Okurken hatırlarsınız, esinlenirsiniz, düşünürsünüz, öğrenir kendinizi başka zamanlara taşırsınız.

Bir konuşmamızda Aziz Nesin, biraz da yakınarak; “Bu edebiyat ortamında kimse kimseyi okumuyor, sevmedikleri gibi; eğer şairler birbirini okusalar şiir kitaplarının satışı on bini aşar!”

Aziz Nesin bu konuda haklıydı bence!

Bana kitap ve yazdıklarını gönderenler, kendilerince haklı olarak, onları okumamı bekliyorlar. İçimden  şunu sormak geliyor:

“Peki, benim hangi kitabımı okudunuz?”

Kuşkusuz “iyi yazar” kendini okutur, dayanak aramaz.

Gelin görün ki; roman, öykü, şiir, deneme, eleştiri yazan kendi zamanının, kuşağının yazarını/şairini okumadan  yol alıyorsa vay haline!

Öncüller, klasikler elbette ki okunmalı ama kendi zamanının yazarını şairini de okumalı insan. Kimin neyi, nasıl, niçin, neden yazdığını da bilmeli. Kendi rotanızı çizmek için bu gerekli.

****

Sizi okurum, ama bir şartla; yazdıklarınız bende yeni bir yazı/kitap kurma fikrini verebilir mi, beni aydınlatabilir mi, bilmediklerimi bana taşıyabilir mi, ‘hadi çık git buradan kabuğunu kır’ dedirtebilir mi? Eğer lafazanlık edip duruyorsanız, sahi sizi neden okuyayım?

Giderken de Kendi Olmak

Gitmeyi severim. Yeniden başlangıçları daha çok severim.

Her yeni beni hayata yeniden taşır. Her yeni insanla zenginleşirim. Yeni bir kitapta yaşama ve düşünme sıtmasına yakalanırım.

Yeni bir ders, yeni bir sınıf, yeni bir öğrenci bana öğrenmeyi ve çalışmayı ne denli sevdiğimi hatırlatır.

Hep şunları sorarım hayatımın tüm bu dönemeçlerinde:

Ne okuyacağım, ne öğreneceğim, ne anlatacağım, neleri düşünüp sorgulayacağım…Ve bunların daha da çoğu elbette.

Zihnim, algım dünyanın bütün  renklerine, seslerine, tınılarına açıktır işte o ânlarda.

Giderken hep iki yerdeyimdir; geçmiş ve şimdi.

Kendi zamanımı geleceğe taşımaktansa; bugünümü hissederek yaşamaktır amacım.

İnsan nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın kendi olmaktan vaz geçemez hiçbir zaman.

Hayata Dair Her Şey

Yazmak. Hayata dair her şeye yüzünü dönmektir. Ve gitmektir. Her şeye ama… Önce insana, doğaya elbette. Ancak giderek yazabilirsiniz. Gitmek görmektir de…

Karşılaşma Ânları

Bunu yazmalı aslında.  Julian Barnes, Penelope Fitzgerald’la karşılaşmasını anlattığı denemesi hoşuma gitmişti. Kimleri yazabilirim?

Peride Celal, Tomris Uyar, Nezihe Meriç, Gülten Akın, Leylâ Erbil, Adalet Ağaoğlu, İnci Aral, Latife Tekin, Işıl Saatçioğlu, N. Gül Işık, Gülderen Bilgili, Aslı Erdoğan…Yaman Koray, Tarık Dursun K., Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Vüs’at O. Bener, Necati Cumalı, Zeyyat Selimoğlu, Attilâ İlhan, Orhan Asena, Salâh Birsel, Eray Canberk…ve daha niceleri. Ama bir romans gibi yazmak istediğim biri var ki   o da Vüs’at Orhan Bener’dir. Bir çocuğun gözünden, Edremit/Akçay’daki “Orhan Abi”…Onun içindeki çalkantıları, ruhundaki sızıyı, acı ve ironiyi…

“Mutlu bilgisizlik” çağını yaşadığımız şu günlerde bu karşılaşmalar anlatılmalı gene de…

Taşkınlıklar

Bir felaket gibi görülse de, kimi zaman taşkınlar/taşkınlıklar iyi gelir; çünkü uyarıcıdırlar. Herder gibi söylersek: “İnsan bundan korkmamalıdır; bu, yeniliğin ortaya çıktığı volkanik biçimlerin bir parçasıdır.”

Bireycilik Başka, Kişiselcilik Başka

Çoğulculuğu benimsemeyen bir toplumda daha çok kişiselcilikten söz edebiliriz. Bireycilik hep “yabanlık” olarak algılanır.

İnsan kendi hakkında bildiklerini, kendi anlamını ancak çoğulculuktan bireyciliğe geçişte fark edebilir.

Evet: “Her birey, insanın olduğu ve olabildiği şeyi kendine özgü biçimde şekillendirir.” (Rudiger Safranski)

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (7 Haziran 2016)

Paylaş:

Yorum yapın