Begüm Al’dan “Çocuk aklı” adlı öykü

Şubat 2, 2012

Begüm Al’dan “Çocuk aklı” adlı öykü

-Yavaş konuş. Başımı ağrıttın iyice.
 
Sessiz olacakmışım. Zaten bağırmıyordum. Ben onlar kadar büyük değilim ki sesim çok olsun. Ne desem çok oluyor. Ne yesem az. Dengesiz uyuyormuşum bir de. Annem öyle söylüyor. Normal bir çocuk değilmişim. Oysa dün parkta baktım. Tüm çocuklar benden daha terli, hepsi koşuyor. Usluyum ben. Babam puslu bu kız diyor. Pus ne acaba?  Benim aklımda çok kelime yok ki. Bugün yine uzun binalara geldik. Sabah daha sütümü içmeden annem beni getirdi. Annem of diyor buralara gelirken. Onun aklı daha büyük. Neden başka konuşmuyor? Of demediği günlerde bana çok şeyler anlatıyor. Dinlerken hep gülüyorum. Bugün dedi ki:
 
-Duru, kızım seni gönderemiyorum çünkü öğretmenin hasta. Burada çok sıkılmıyorsun değil mi? Zaten işlerimi de yetiştiremedim. Sabahki toplantı ertelense keşke…
-Sıkılmıyorum anne. Kadın bana sus deyince susuyorum. Bir daha demiyor. Anne su var mı?
-Dur kızım, babanın doğum günü bugün. Ona kocaman bir meyve sepeti sipariş ediyorum. Beyaz çikolatalı çileği senden çok seviyor. Kim sus diyor sana bu arada, sekreter mi?
 
Hem dur diyor hem konuş. Annem bazen çok garip. Bugün babam doğmuş. Ona resim çizeyim ben de. Babamın bıyıkları, sakalları yok diye annem hep dalga geçiyor. Köseymiş.  Köse de pus gibi yabancı kelime. Köşeyi biliyorum ama köse ne diye sormadım. Bugün resmimde babama upuzun bıyık çizeceğim. Belki beni yine kucağına alıp bir sürü döndürür. Annem babamı çok seviyor. Sürekli kollarını beline sarıyor. Ben sarılınca babam asılma kızım boynuma diyor. Annemin elleri daha büyük. Ona neden kızmıyor? Annemin işleri siyah siyah binalarda. Bazen beni bırakıp toplanmaya gidiyor. Toplanmalar  sıkıcıymış. Ben çok severim. Annem hep siyah giyiyor. Babam olmayınca da ofluyor.
 
-Offf, bir siparişi alamadılar. On dakikadır bekletiyorlar hatta.
-Anne, susadım ben.
-Dur kızım, çantamda var; ışıklara gelelim veriyorum. Merhaba, sipariş vermek istiyorum ben bugün öğleden sonra iki için. En büyük boy, meyve rüyası. Adresi veriyorum…
 
Annemin ezberinde bir sürü şey var. Adresi de bir yere bakmadan söylüyor. Çok akıllı benim annem. Çok da güzel. Renkli şekerler gibi. Babam bazen ona benim barbie bebeklerime baktığım gibi bakıyor. Sanki kolunu tutup hızla çekse elinde kalacak. Kollarını seviyor. Yumuşacık öpüyor. Beni de öyle öpsün istiyorum. Ama yanaklarımı ısırıyor. Kızmıyorum aslında çok güzel o da. Koluma da saat yapıyor sonra. Eti kemik geçiyor diye bağırınca ikisi de gülüyorlar. Ben olmasam daha az gülerlerdi. Değil mi? 
 
-Anne, ışıkları geçmedik mi?
-Kırmızı rast gelmedi ki hiç, dur kızım sağa çekiyorum. Al bakalım suyunu.
 
Lıkır lıkır içiyorum. Annem hep telefonda. Bir sürü konuşuyor. Hep içiyorum. Çişim gelince kızabilir. Belki de kızmaz. Altıma kaçırmam hem kocaman  oldum, büyüdüm artık.
 
-Kim sus diyor sana?
-Seninle konuşurken sesi incelen kadın.
-O nasıl tarif öyle? Nermin mi?
-Evet kırmızı dudaklı olan. Anne o gece de öyle mi yatıyor? Geçen gün kahve içti pasta yedi. Ağzını sildi ama yine de kırmızı. Bu kadın belki de hayalet. Bana da zaten sus diyor.
-Hayalet diye bir şey yok. Ben onunla konuşurum. Sen üzülme bebeğim. Benim kızım zaten usludur.
-Puslu ne anne? Babam bana puslu diyor.
-Sen çok sessizsin ya bazen. Baban da üzülüyor… Puslu da sisli gibi. Şimdi de önümüzü zor görüyoruz ya, kar kapatıyor pencereleri. Onun gibi. Sen susunca da baban senin içini göremiyor. Ben de istemiyorum o doktorlara götürmeyi seni ama. Bazen çok sessizsin kızım.
 
Hem her kelimesinden önce dur kızım derler, şimdi de sessizmişim. Ben konuşmayı severim ki. Kırmızı dudak bile sus diyor. Acaba doktorun arkadaşı mı? Beni ona götürsünler diye mi bana öyle söylüyor. Bugün durmayacağım işte. İçimden konuştuğum her şeyi kulağıma da söyleyeceğim. Biraz da koşmam lazım.  O doktor kadını da sevmedim. Hep bana anlat deyip gözlerini gözlerime dikiyor. Susunca biraz korkunç bir kadın. Yine de legolarımla oynarken ona anlatıyorum. Dur Duru demiyor. Annem gibi bir şeyler yazıyor. Bana okumuyor. En çok babamı soruyor. Neden konuşmuyormuşum. Babama aşık bile olabilir. O kadın bence kötü. Ben usluyum diye beni sevmiyor. Hep babamla konuşayım istiyor. O zaman babam bana kızabilir. Babam çok konuşanları sevmez. Bilmiyor.
-Duru, Kızım… Daldın yine?
-…
-Doktoru arayayım en iyisi. Merhaba Aslı Hanım, müsait miydiniz? Teşekkürler. Yoğun biraz sağ olun, siz? Aslında onun için evet. Son durumu tekrar konuşalım istedim. Dalmalar azaldı. Evet benimleyken sorun yok. Hayır mekandan da bağımsız. Yani baba evde yokken  aynıyız. Görünce ama değişiyor. Ben varken de sorun yok. İkisi yalnızken nüksediyor. Bu hafta tekrar mı? Olur getiririz. Teşekkürler. Sağ olun, size de…
 
-Duru, kızım. Uykun mu var bebeğim? 
-Yok.
-Yalnız akşam seni anneannene götüreceğim. Olur mu?
-Neden ki?
-Babana sürpriz yapıyorum da ondan.
 
Sessiz olurum elbette. Puslu da olacağım işte. Hem ben uzun bıyıklı resmimi nasıl vereceğim o zaman. Anneannem beni havada döndüremiyor ki. Hep uyuyor onlar. Karanlık odalarda ben biraz korkarım.
 
-Duru, kızım. Küstün mü yoksa?
-Anne, karanlık odalardan korkar mısın sen?
-Yok, neden korkayım ki? Biz senin hep yanındayız ya, sen de korkma. Nerden geldi aklına?
-Hiç. Merak ettim.
 -Anne sen iş yerine  ne yazısı yazıyorsun? Ben büyüyünce okuyayım diye mi?
-Abla olunca okuyabileceksin de evet. Anlatıyorum ya sana uyumadan önce. Onlardan daha farklı. Sen diyorsun hani anne Anka kuşu bize gelir mi diye, ben de gelemez o hayali diyorum. Bunlar  gerçek şeyler. Anladın mı?
 
Aslında çok anlamadım. Anka kuşunu da bekliyorum. Önceki masalda söz verdi. Rüyama bile geldi. Balkona neden gelmesin ki?
 
-Anladım anne.
-Anneannenlere giderken sana ne giydireyim?
-Gitmesem olur mu?
-Olmaz bebeğim dedim ya sürpriz yapıyorum babana diye. Yarın söz, istediğin balonların hepsini alacağım. Hem annem çok özlemiş seni. Burnumda tütüyor diyor.
 
Yine yabancı kelime. Burnunda ne işim var benim onun.
 
-Köse nedir?
-Nerden çıktı şimdi bu kızım? Garipsin vallahi. Bir dediğin diğerini tutmuyor. Sakalları çıkmayan demek.
-Babam köse mi?
-Evet.
-Babam köse diye mutsuz mu?
-Hayır, Duru. Baban sen ve ben çok mutlu bir aileyiz.
 
Anne beni sevdiniz mi?
 
 
Acaba bu soruyu sormasa mıydım? Sormadım zaten galiba cevap vermedi. Duymadı. Yaşasın. Ama susunca beni puslu kar sanıyorlarmış. Garip dedi bana az önce ama bugün çok konuşayım ki beni o korkunç doktora bir daha götürmesinler. Aslında iyi biri kadın ama gözleri konuşurken çok açılıyor. Neden korktuğum yerde kalayım ki? Babama sarılırım, annemi öperim ben. Onları çok seversem beni az seven o kadına yollamazlar.  
 
-Anne işlerini neden bitirmiyorsun?
-Dur kızım, telefondayım.
 
Annem bugün oflamadı. Ben de çok cümle kurdum. Annem hem uzun binalara gidiyor hem de evde ders çalışıyor diye ödevlerini bitirememiş. Babam onu çok meşgul ediyor olabilir. Çalışırken odasından alıp hep hadi film izleyelim diyor ona. Beni yatırıp kocaman perdeli odaya geçiyorlar. Sanırım babam tembel. Annem onun yüzünden  bitiremiyor. Yine de ona sürpriz yapıyor. Beni ne kadar seviyorlar ki? Acaba benim doğum günüme kaç zaman kaldı? İnşallah bir gün falan kalmıştır. O zaman bana da sürpriz yaparlar. 
 
-Ne demiştin yavrum. Duyamadım.
-Neden  bitiremedin?
-Günler yetmiyor kızım. Ne kadar özen göstersem de zamanından önce tamamlayamıyorum. İçime sinmeden de olmaz. Sen de hamurlarınla oynarken sevmeyince bozuyorsun ya. Onun gibi.
-Kardan adamlarımı da deviriyorum sevmeyince. Bazen kulaklarındaki karlar hemen düşüyor. O zaman çirkin bir adam oluyor. Kardan kurbağa da yapılır mı anne? Hep adam mı yapmak gerekir?
-Yapılır, neden olmasın. Ne istersen yaparız yavrum.
-Günler daha çok olsaydı işlerini hep bitirir miydin?
-Günler daha çok olsaydı ne demek?
-Kaç saat vardı bir günde yirmi beş mi? 
-Yok  yirmi dört. 
-Otuz beş, yirmi dört’ten daha çok değil mi?
-Evet kızım, öğrettim ya sayıları. Unuttun mu hemen?
-Unutmadım ama sordum yine de.
-Mesela bugün otuz beş saat olsaydı  bitirir miydin sen?
-Evet bebeğim, nasıl ihtiyacım var o fazladan saatlere. Siparişimi doğru saatte götürürler umarım. Baban bugün erken çıkacak.  
 
Günleri uzatsak annem işlerini tamamlarmış. O zaman belki hiç oflamaz. Bana dur kızım demez. Anlamadığım şeyleri anlatsa da, anladıklarım çok olur. Babamın bıyıkları bile çıkar günler uzun olunca. Bunu birine sorarsam belki beni doktora götürür. En iyisi içimden içime konuşmak. Dün annem demişti ki babama:
 
-Sevgilim eğer bugün yeterince çalışabilirsem hafta sonunu dışarıda geçirebiliriz. Duru’ya da değişiklik olur. Senin zamanın var mı, Abant’a gitsek?
 
Babamın annem için hep zamanı varmış. Babam ne kadar yakışıklı. Cebinde hep zaman taşıyor annem için. Biraz da beni sevse ya. Annem sonra o kahverengi odasına gidiyor. Tahta kokuyor o oda. Ya da o tahtanın üstünü kaymak gibi yapan bir şey var ya. Sürüyorlar annemin ruju gibi parlak oluyor. Ondan kokuyor işte. Annem odasındayken hep salonda sessizce oturuyorum. Hiç konuşmuyorum. Babam bana aferin kızım desin, kucağına daha çok alsın diye bekliyorum.  Babam kalın çerçeveli gözlüklerini takıyor. Elindeki kitaba bakıyor hep. Sıkılmadı mı o kitaptan? Bazen de uzun uzun pencereden dışarıyı izliyor, izlerken bana soru soruyor. Ben kısa konuşuyorum. Beni kucağına alıp az zaman sonra hadi uyuyalım bebeğim diyor. Odama götürüyor. Öperken ama kokluyor. Bu iyi bir şey. Ben de annemi öperken kokluyorum. Ben uyudum zannedince çıkıyor. Karanlığı görünce gözlerimi açıyorum. Annemin kahverengi kapısının gıcırdayan bir sesi var. Onu duyuyorum.
 
-Hayatım yine bitmedi. Çok yorgunum. Uyuyalım mı?
 
Annemin masal gibi olmayan işlerini merak ediyorum. Masallar uzun binalarda anlatılmaz. Acaba ne yazıyor? Babama okuduğuna göre, o kalın kitaplar gibidir belki. Bugün ben çok konuştum. Doktora gitmek istemiyorum. Evde zaten legolarım var. Eğer annemin işleri bitseydi; babama anlatırken gizli gizli dinleyip onu anlatacaktım. Ama biliyorsunuz, günleri otuz beş saate daha çıkarmadılar.  

Paylaş:

Yorum yapın