Adnan Gerger: “Gündüz gazeteciyim gece edebiyatçı”

Temmuz 2, 2012

Adnan Gerger: “Gündüz gazeteciyim gece edebiyatçı”

“Faili Meçhul Öfke” ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü alan Adnan Gerger’in yeni romanı “Bir Adı Cehennem” okurla buluştu.

Roman, henüz küçük bir çocukken Dersim katliamında kaybettiği kız kardeşini arayan kadının hikâyesini anlatıyor. Adnan Gerger“Edebiyat mı, haber mi etkili?” sorumu bakın nasıl yanıtlıyor: “Haberin insanda ve hayatta etkisi çok azdır. İşte bu noktada, gündüzleri sıkı sıkıya sarıldığım gazetecilik kimliğimi geceleri uçarı bir hoyratlıkla edebiyatçı kimliğime teslim ederim…”

Romana belgesel tadında desek yanılmayız sanıyorum? 

1937 ve 1938 döneminde Dersim’de yaşananlar bire bir romana alındı. Canlı tanıkların ifadeleri ve o dönemde neler yaşandığı tüm çıplaklığıyla gerçek belgeler ışığında kurgulandı. Ayrıca 1990’lı yıllarda neler yaşandı, arasındaki bağlantılar nelerdi? Tüm bu soruların yanıtları da romanımda yer aldı. Bu nedenle evet belgesel bir roman. Aynı zamanda, aşkın kadınlar tarafından nasıl emeğe dönüştürüldüğünün destanıdır.

Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandığınız “Faili Meçhul Öfke”de de, “Bir Adı Cehennem”de de yakın tarihi anlatıyorsunuz. Hayatta haberin etkisi mi, edebiyatın rolü mü kalıcı?

Biz gazeteciler arasında “Haber suya yazılır” dil pelesengine yürekten katılırım. Bir dakikada okunan ya da bir dakikada izlenen haberler için harcanan emeği pek çok kimse bilmez. Bu nedenle haberin insanda ve hayatta etkisi çok azdır. İşte bu noktada, gündüzleri sıkı sıkıya sarıldığım gazetecilik kimliğimi geceleri uçarı bir hoyratlıkla edebiyatçı kimliğime teslim ederim. Her sabah güneş doğduğunda, yeniden yaratıldığına inandığım dünyanın reddedilen gerçek yansımalarından beslenmeye başlarım, bu kez. Bunun için edebiyata sığınırım. Yani demem o ki, siz ruhunu soyarak bilgiye yani habere dönüştürdüğünüz bir öykünün unutulmasını istemiyorsanız, o öykünün gelecekte de yaşamasını istiyorsanız ister istemez edebiyata başvurmaktan başka çareniz yoktur.

Edebiyatın kalıcı olmasının nedeni, sadece insanı ve öyküsünü mü anlatmasından? Ne dersiniz? 
Böyle dersek bu coğrafyayı sırtına yükleyip götüren günlük yaşam kaygısına büyük anlamlar yüklemiş oluruz. İnsanlar kendi kabuğuna çekilerek yaşamaya başladı. Edebiyatın kendi içsel dinamiği, kurgusallığı ve disiplinini özümlemişseniz eğer, kelamınız kaleminizle daha bir özgür cilveleşir, daha bir cesur olur. Soru sormayı kışkırtan edebiyat, olguları öyle ince işler ki, beyin kıvrımlarınızda nakış olarak kalır ve algının anlık egemenliğini yıkar.

Öykü, deneme, belgesel, şiir yazdınız. Ancak, yazdığınız ilk roman, “Faili Meçhul Öfke” ile bu ülkenin en önemli edebiyat ödülünü aldınız. Ki, bu da ikinci roman. İlk romanla gelen büyük ödülün ardından, ikinci roman nasıl bir “sorumluluk” duygusuyla yazıldı? 

Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldığım geceden itibaren gazetecilik kimliğimin üzerine sözlerden, hayatlardan ve ateşten bir hırkanın başımdan geçirildiğini biliyorum. Bu hırkayı giymek gönül lü lük tür, el bet te. Her ge ce bu nu dü şü nü yo rum. Bu ro man lar be nim son yirmi yılda yazdığım ama bitiremediğim kitaplardı. Ben bu yapıtlarıma gençliğimi verdim. Bu ödül bunun karşılığıydı, bunu çok iyi biliyorum. Karşılığı buydu ama bu ödüle layık olabilmenin kaygısıyla yeni yapıtlar için uykusuz gecelere verilmiş bir sözdü de aynı zamanda.

“Kitabı 3 kez geri çektim”

Bir söyleşinizde “Bir Adı Cehennem”i tam üç kere yeniden yazdığınızı söylüyorsunuz… 
Doğru. Eğer hayata verdiğiniz bir söz varsa en iyisini üretmek de boynunuzun borcudur. ‘Bir Adı Cehennem’i bitirip ilk yayına hazır dediğim an ile yayımlandığı zaman arasında bir yılı aşkın bir süreç var. Tam basılacak, aklıma bir şey takılıyordu, kitabı geri çekiyordum. Üç kere son anda kitabı geri aldım, oturup baştan yazdım. Sözcükleri bile değiştirdim.

“Faili Meçhul Öfke”deki gazeteci Leyla karakteri bu romanda da karşımıza çıktı… 

“Bir Adı Cehennem”, bir anlamda Yunus Nadi Roman Ödülü alan “Faili Meçhul Öfke”nin devamı sayılabilir. Ama ben burada dikkatinizi çekmek istiyorum. İster diğer romanımda olsun, ister bu romanımda, başkarakterim Leyla dahil tüm hayata karşı direnen, iyi karakterler kadındır. Çünkü ben her zaman kadının yaratıcı ve dayanma gücüne inanmış, hayran kalmışımdır. Kadın, gerçekte hep dürüst davranır ve çok da güçlüdür. Örneğin, Leyla bir gazetecidir, çok zor gelişmelerin üstesinden gelir. Öylesine doğal davranıyor ki bunca acıyla baş ederken…

Ümran Avcı – www.haberturk.com (2 Temmuz 2012)

Paylaş:

Yorum yapın