Aldo Pellegrini’den: Şiir ve Ahmaklar

Nisan 5, 2012

Aldo Pellegrini’den: Şiir ve Ahmaklar

Şiir ve Ahmaklar

Aldo Pellegrini (1903-1973)

Şiirin ahmaklar için sıkı sıkıya kapalı bir kapısı vardır, ama masumlar için sonuna kadar açıktır aynı kapı. Anahtarlı ya da kilitli bir kapı değildir bu, ama öyle bir yapısı vardır ki, ahmak ne kadar zorlarsa zorlasın giremez içeri; masumunsa yalnızca görünmesi yeter, sonuna kadar açılıverir bu kapı. Ahmaklığa masumiyet kadar karşıt düşen bir şey daha yoktur. Ahmakın karakteristik özelliği, yerleşik erk düzeninde yerini alıp kendi nüfuzunu kullanmaya sistematik olarak arzulu olmasıdır. Masum ise, farklı olarak, böylesi bir nüfuzu kullanmayı reddeder, çünkü o güç herkese aittir.

Elbette en üst düzey şiirsel tavır olan masumiyetin potansiyel sahibi halktır. Halkın içerisinde ise, iktidarın baskısını bir acı olarak hissedenlerdir. Masum, bilincinde olsun ya da olmasın, (en başta aşk olmak üzere) bir değerler dünyasında hareket eder; ahmak ise yegâne değerin nüfuzun kullanılmasıyla elde edildiği bir dünyada hareket eder.

Ahmaklar gücü otoritenin herhangi bir formunda ararlar: Öncelikle parada, sonra hükümetin en üst merciinden bürokratların en mikroskobik ama çürümüş ve kötücül nüfuzuna kadar, kilisenin nüfuzundan basının nüfuzuna kadar, bankerlerin nüfuzundan kanun koyucuların nüfuzuna kadar tüm devlet kurumlarında ararlar. Bütün bu iktidar odakları şiire karşı örgütlenmişlerdir.

Şiir özgürlük demek olduğu için, otantik insanın, kendini gerçekleştirmek isteyen insanın onaylanması demek olduğu için kuşkusuz ahmaklar nazarında hatırı sayılır bir prestiji vardır. Kendi kurdukları bu yapay ve tahrif edilmiş dünyada ahmaklar lüks nesnelere ihtiyaç duyarlar: Ambalajlara, bir sürü ıvır zıvıra, mücevherata ve bunlara benzer bir şekilde şiire ihtiyaç duyarlar. Onların kullandıkları bu şiirde, söz ve imge dekoratif ögelere dönüşür ve bu halleriyle şiirin kendine has akkorluğundan gelen asli gücünü kırarlar. Böylece ortaya şu “resmi şiir” denen şey çıkar; allı pullu bir şiir, dokununca tınlayan tıntın bir şiir.

Şiir, kendi içinde, insanı harekete geçiren şey olduğunun açıkça onaylanması ihtiyacından başka bir şey değildir. Evcilleştirilmiş kalabalıklara rehberlik etmemesi için yapılan çağrılara karşı çıkar, nüfuzunu kullananlardan olduğu görülenlerin yanında olması için yapılan çağrılara karşı çıkar.

Ahmaklar yapay ve sahte bir dünyada yaşarlar: Öteki insanlar üzerinde tatbik edebildikleri bir nüfuza dayanarak, içi boş şablonlarla ikame ettikleri insanca şeylere özge değirmi gerçekliği reddederler. Muktedirlerin dünyası, anlamdan boşalmış, gerçekliğin dışına düşmüş bir dünyadır. Şair sözde kendisini ifade etmenin bir yolunu aramaz,  gerçekliğe katılmanın bir yolunu arar yalnızca. Söze başvurur ama onda sözcüğün kökenindeki o ilk değeri arar; kelimenin yaratıldığı andaki, kelimenin bir gösterge değil de bizzat gerçekliğin bir parçası olduğu andaki o büyüyü arar. Şair söz aracılığıyla gerçekliği ifade etmez, gerçekliğe katılır, onun bir parçası olur.

Şiir kapısının bir anahtarı ya da kilidi yoktur: Kendisini şiire özgü akkorluk haliyle savunur. Yalnızca saflaştırıcı ateşe alışık olanlar, parmakları ateşten tutuşanlar, yani masumlar bu kapıyı açar ve gerçekliğe katılırlar.

Şiir bu dünyanın yalnızca ahmaklar için yaşanılabilir olmaması için çabalar, tüm derdi budur.

La Poesía y los imbéciles [Revista Poesía Nº 9, Ağustos 1961]

Kaynak: newalaqasaba.wordpress.com/ (05 Nisan 2012)

Paylaş:

Yorum yapın