Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?
İlkokul ve ortaokul yıllarımda çizime karşı hep bir ilgim vardı. Çevremde güzel çizdiğini düşündüğüm kişilerin çizimlerini incelerdim. İlkokul zamanlarında her hafta pano düzenlemesi yapardık, özel haftalar için şiir-resim-maket çalışmaları hazırlardık. Bu panolarda hazırladığım çizimlere derslerimden daha ayrı bir özen gösterirdim. Çizmek ortaokul zamanlarımda ders çalışmaktan kaçış sürecim haline dönmeye başlamıştı. Bir gün çizdiğim pastel bir kar manzarası çalışmasının teyzemin dikkatini çekmesi ile Güzel Sanatlar Lisesine uzanan eğitim maceram başlamış oldu. Lise eğitimimi derece ile tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Grafik bölümünde devam ettim.
Lisans eğitimimi de derece ile tamamladıktan sonra bir süre ajanslarda çalıştım. Bu süreçte hızlı bir karar alarak Atatürk Üniversitesi’nde Tezsiz yüksek lisans eğitimi alıp, eğitim kurumlarında bir süre ders verdim. Bu zamanda Hacettepe Üniversitesinde Yüksek Lisans eğitimime başladım, ardından Anadolu Üniversitesinde de yüksek lisans eğitimime başladım devam ederken kızımın dünyaya gelmesi üzerine eğitimlerime ara verip ona odaklandım. Yaklaşık dört yıldır evimden çalışmalarıma devam ediyorum.
Çizer kitaba nasıl hazırlanır?
Kitaba başlama ve hazırlanma sürecim, üreten birçok kişi gibi sancılı oluyor. Hikâyeyi tekrar tekrar okur, bir çizgi bile atmadan önce birkaç gün sadece üzerinde düşünürüm ki bu süreçte çoğu zaman absürt bir versiyonu rüyalarıma bile dahil olur 🙂 Masamda çalışmayı çok severim, etrafım çizimlerle, kitaplarla çevrilidir ve bunlar benim en derin kaynaklarımdır.
Ama her zaman masamda olamıyorum bu sebeple elimin altında kitaplarım, eskiz defterim, boyalarım ve çizim tabletimle kıvrıldığım sehpadan masaya her yeri çalışma alanım haline çevirmeye çalışırım. En rahat gece sessizliğinde, sesli kitap veya artık neredeyse ezberlediğim filmler eşliğinde çalışmalarımı gerçekleştiriyorum. Bazı zamanlar çizdiklerimi kızımla paylaşarak, çalışmalarımı onun dilinden ve kendi hikayesinden dinlemeyi çok seviyorum.
Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?
Eskişehir’de yaşıyor olmam sebebiyle çalıştığım kişi veya kurumlar ile genellikle mail yoluyla haberleşiyorum. Ama tabi ki bir kitap projesi ele aldığımda genellikle editör ile gece gündüz farkı gözetmeksizin iletişim halinde oluyorum.
Görüntülü görüşmeler, WhatsApp üzerinden yazışmalar ,zaman zaman yazar ve genel yayın yönetmeninin de dahil olduğu yazışma grupları üzerinden fikir alışverişinde bulunarak ilerliyorum. En son çalıştığım editör arkadaşın bebeği oldu ve bu noktada kendimi onun ilk annelik günlerinin vakitsiz kâbusu gibi hissettim.
Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?
Çocuk kitaplarını çok seviyorum. Onların hikayelerine dalmayı, bu hikayeler için ortaya koydukları çizim ve kompozisyon yorumlamalarını incelemeyi ve ‘Ben olsam nasıl ele alırdım?’ diye düşünmeyi çok seviyorum. Çok severek takip ettiğim yerli ve yabancı çizerler var. Sosyal medyayı bu sebeple kullanmak çok verimli geliyor. Doğa, çalışmalarımı besleyen en büyük kaynak. Bu sebeple açık alanda geçirdiğim bir süreden sonra, kafamda sürekli arayış halinde olan birçok tasarım sorunlarına cevap bulduğumu hissediyorum.
Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?
Bir yemeği hazırlamaya başlarken ilk önce nasıl malzemeleri ayarlıyorsak, bir kitap çalışmasında da bu malzemeleri bize ayarlayan editör oluyor. Kitabı editör süzgecinden geçtikten sonra ele almayı daha çok tercih ediyorum. Arada istisna olarak kıramayıp ele aldığım projeler oldu, sonucunda her taraf için ne yazık ki süreç çok yorucu ilerledi. Editör metni sona en yakın haline getirdikten sonra zaman zaman spread olarak yazar ile ayırdıkları sayfalar üzerinden, zaman zaman da birlikte karar vererek sayfalara böldüğümüz düzen üzerinden taslak çalışmalarına başlıyorum. Yayınevi içinde uygun olursa çalıştığım kitaplarda grafik tasarım uygulamaları ve dizgi çalışmalarını da kendim yapmak istiyorum. Buna göre metin için istediğim boşlukların, düzenlemelerin taslakta ayarlamalarını yaparak ilerliyorum.
Bir kitabı ele alırken en önem verdiğim aşama taslak aşaması oluyor. Kitabın iskeletini oluşturduğumu hissediyorum ve ileriye dönük her aşamasında benim, editörün, yazarın ve inceleyen herkesin ilerleyeceğimiz yolu görmesini istiyorum. Taslaklar üzerinde editörün ve yazarın fikirleri doğrultusunda uygun revizeler yaparak renklendirme aşamasına geçiyorum. Hikâyeyi okuduğumda genellikle kafamda bir renk paleti oluşturuyorum ancak uygulama kısmında bu ne yazık ki hiç tutmuyor ve ben bambaşka yollarda bambaşka eşleşmeler deniyor oluyorum. Hikâyenin gidişatına göre renkleri canlandırmayı, soldurmayı ve değiştirmeyi seviyorum. Renklendirmeler de tamamladıktan sonra dizgi aşaması başlıyor. Bunu ben ele alıyorsam, taslağımdaki düzenden yola çıkarak renkler ve fontlarla uygun olabilecek uyarlamalar ile dizgi aşamasını tamamlıyorum. En sona kapak tasarımını bırakıyorum, çünkü kitabı artık tamamen tanıdığım için en iyi tanıtacak görseli ya da tipografik düzeni seçmek daha kolay oluyor. Burada artık kitabın çizim aşamasını tamamlayıp fırın için hazır olan noktaya getirmiş oluyorum. Dizgiyi ben yapmıyorsam çizdiğim görsellerin baskıya uygun bir şekilde düzenlemelerini yaparak editöre iletiyorum, sonrada heyecanla kitabın pişmesini bekliyorum.
edebiyathaber.net (30 Nisan 2022)