Kenzaburo Oe’nun  “Kişisel bir sorun” romanında kişinin kendi yaşamına anlam yüklemesi üzerine | Raşel Rakella Asal  

Mart 10, 2020

Kenzaburo Oe’nun  “Kişisel bir sorun” romanında kişinin kendi yaşamına anlam yüklemesi üzerine | Raşel Rakella Asal  

Kenzaburo Oe’nun “Kişisel bir sorun” romanı,  27 yaşındaki Japon Bird’ın bir kitapçı dükkânında, hayalinde olan ve çok görmeyi arzuladığı Afrika’ya ait haritaları almasıyla açılır.  Bu sırada karısı hastanede doğum sancıları çekmektedir.  Kayınvalidesine doğumun nasıl geliştiğini öğrenmek için telefon ararken aklına artık Afrika düşünü gerçekleştiremeyeceği ve bundan sonra dünyaya yeni gelen bir canlının tüm mesuliyetini yükleneceği fikri kâbus gibi üzerine çökmeye başlar.

Kayınvalidesini aradığında doğumun tahmin edilenden daha uzun zaman alacağını öğrenir.  Henüz 27 yaşındadır ve daha bu yaştan mesuliyetler üstlenmiş olması fikri onu büsbütün çileden çıkarmaya yeter.  Oysa o, hala büyükşehir ortamındaki yabancılaşma ve yalnızlaşma sancılarından kurtuluşu Afrika gezisi hayallerinde arıyordur.

Ertesi gün doğum gerçekleşir ama bekleneni aksine bebeğin sağlık durumu tehlikelidir; bebek beyin fıtığı gibi ender rastlanan bir anormallik ile doğmuştur.  Doktorlarla durumu konuştuğunda bebeğe yapılacak bir ameliyatın da başarı oranı düşüktür. Doktorlar başka bir hastaneye bebeğin sevk edilmesini ve ameliyatın orada başarı şansının yüksek olduğunu söylerler.  Bird durumu üniversitede profesör olan kayınpederine söylediğinde kayınpederi onu sakinleştirmek için ona bir şişe viski verir. Bu durumda Bird kendini bir karabasanın ortasında bulur. Elinde viski şişesiyle Bird eski kız arkadaşı Himiko’yu ziyaret etmeyi düşünür.

Himiko’nun kocası intihar etmiştir; alkolizmin batağına saplanmıştır. Bird ile içki içme fikrine hiç de yabancı değildir. Bird’ün kendisi de, kendi içinde derinlere kök salan alkol eğilimine karşı temkinlidir.  Geçmişte alkol ile kötü bir deneyim yaşamış, dört haftalık sefillikten kendini zor kurtarabilmiştir.  Bird kısa zamanda içkinin sarhoşluğu ile kendini kaybeder.  Ertesi sabah okula derse girdiğinde sınıfın ortasında kusar, öğrencilerinden biri onu müdüre şikâyet etmekle tehdit eder.  Himiko’nun evine giderken Bird Afrika gezisi için biriktirmiş olduğu parayı bebeğin ameliyatı için kullanması gerektiğini idrak etmeye başlar.  Bebeğin doğumuna daha da öfkelenmeye başlar.  Bu öfke patlaması onda aşırı bir cinsel enerjiye dönüşür; cinselliğin keyfini çıkarmaya başlarlar.  Bird’un Afrika tutkusu artık Himiko’ya da geçmiştir, haritadan ve Afrika üzerine yazılardan başlarını kaldırmazlar.  Akıllarına yalnızca bebeğin ölümüyle ilgili düşünceler geçer.  Süreklilik kazanmış bir geri çekilme içerisinde Bird, anti-kahramanlaşmaya doğru hızla yol alır.

Karısını hastanede ziyaret ettiğinde karısının ithamları ile karşılaşır;  karısı onu ve bebeği terk edeceğini anlamıştır.  Bird soluğu Himiko’da alır.  Himiko da evde yayılmış Afrika haritalarının arasında Bird’ün Afrika hayaline dâhil olmuştur. İkisi ikinci hastaneden haber beklemektedirler.  Bird dershanedeki görevinden onlar onu kovmadan istifa etmiştir. Hastaneden gelen haber sevindiricidir, bebeğin bünyesi ameliyatı kaldıracak güçtedir. Bu haber Bird ve Himiko’yu hiç de sevindirmez, onlar bir an önce bu hilkat garibesi bebekten kurtulmak istemektedirler.  Himiko Bird’e kanun dışı yollardan kürtaj yapan tanıdığı bir doktordan söz eder, onunla temasa geçilir.  Himiko ve Bird bebeği hastaneden alırlar, amaç bir an önce bebekten kurtulmaktır.  Bebeği doktorun kliniğinde bırakıp, soluğu bir içki içmek için eşcinsellerin barında alırlar.  Orada Bird, eski arkadaşı Kikuhiko ile karşılaşır.  Kikuhiko ile Bird, yedi yıllık bir aradan sonra, tekrar bir araya gelmiş olurlar. Aralarında geçen konuşmalar Bird’u kendine getirir; o yirmi yaşındaki korkusuz oğlandan hiçbir eser kalmamıştır.  Kikuhiko’nun, “şu an korku konusunda çok hassassın.  Korkmuş, kuyruğunu kıstırmış gibisin” sözleri onu kendine getirir.

“Ben o bebek kılığındaki canavardan, utanç dolu bir sürü şey yaparak, neyi korumaya çalışıyordum acaba?  Acaba hangi kendimi korumaktı amacım? “ diye kendini sorgulamaya başlaması Bird’un dönüm noktası olur.  Artık kaçıp durmaktan vazgeçip, bebeği üniversite hastanesine götürüp, ameliyat ettirmeye karar verir. Kendi ile ilgili şu bilgiye ulaşır:  “ Canavar bebekten kaçmak yerine, tam karşıdan yüzleşmenin iki yolu var…(s.227)

Bu anda Bird babalık sorumluluğunu üstlenmiş, kendine olan güvenini yeniden kazanmıştır. Bebeği kurtarmanın önemi kendi açısından önemlidir. Şöyle açıklar: “Bu kendim için.  Kaçıp duran bir adam olmaya son verebilmem için gerekli” (s.228)

Çağdaş Japon edebiyatı gelenek ile modern dünya arasındaki bağı sorgulamaya yönelir; tıpkı bu romanda olduğu gibi.  Günümüz Japon aile yapısı ataerkil geleneksel bir aile yapısından  gittikçe uzaklaşmış, batı modern yaşam tarzını benimsemiştir.  Günümüz Japon yazarlarının Japonya’nın toplumsal değişmelerinden doğan bunalımları eserlerinin odak noktasını oluşturur.  Hatta kimi yazarlar geleneksel Japon aile tarzına geri dönmeyi ve bu yapının korunmasını kendi kültürlerinin devamı olarak önemserler.  Kenzaburo gibileri ise geleneksel aile yapısının değişmesini kabullenirken, kişilerin kendi değerlerini oluşturmalarını benimser.

Söz konusu soru ilginçtir.  Rastgele geleneksel ile modern aile yapısı üzerine bir çizgi çekilebilir mi?  Sorunun önemi Japonya’nın 2. Dünya Savaşından sonra “küreselleşme süresinden etkilenmesindendir.  Bir yandan Japon değerleri diğer bir yanda batının değerleri arasında Japon halkı ikiliğe düşmüştür. Doğu ile batı arasındaki değerlerden ve bütün bir yaşayış tarzıyla seçin yapmak zorunluluğundan doğan bunalımlar, dengesizlikler Bird ve arkadaşı Himiko aracılığıyla karşımıza çıkar. Batılaşma biçiminde ortaya çıkan Japon modernleşmesi, sancılarını Batılı hayat tarzının keşfine merak, kadınlar ve erkeklerin daha özgür ilişkiler sürdürmesinin çekiciliği ile Japon gençlerinin gözleri kamaştırmakla kalmaz, iç dünyalarında çalkantılara da neden olur. Dünyayı ve hayatı yeni olanın sözlüğüyle kavramlaştırmaya girişirler.

Bird de kendini gerçekleştirmek istemektedir, batının ve özellikle varoluşçu felsefenin kişiye yüklediği tüm anlamlarla kendini bir karabasanın ortasında bulmuştur.  İnsanın düşlerinin olması, düşlerini gerçekleştirmesi uğruna kişinin özgürleşmesi batı düşünce tarzından etkilendiğinin belirtileridir. Doğru yolu hayatı deneme/yanılmayla kendisinin bulması istenmektedir.

Bebeğin doğumu Bird için acı veren bir deneyimdir.  Kendini aşağılanmış, alaya alınmış, utanç içinde hisseder; adeta kendisine ait olan en cerahatli, yaralı tarafı kanıyordur. Okur olarak biz de kendimizi onun yerine koyunca onun sorularını kendimize yöneltiriz; onun durumunda olsak bizler ne yapardık?  Okuru kendi zayıflıkları üzerine de düşünmeye zorlayan bir okuma süreci bekliyordur.  Tüm yaralı ve morarmış yanlarımız tekrar gün yüzüne çıkar, biz de Bird kadar acı içinde kıvranır, onun bir an önce bu karabasandan kurtulmasını arzularız.  Acaba yaralarımızı açığa çıkarmaktansa onları güzelce yalanla, bahanelerle örtüyor muyuzdur?  Onun gibi saklamaya mı çalışırız zayıflıklarımızı?  Kendimizden? Veya Yakınlarımızdan?  Bir maske altında da saklarız bu zayıflıklarımızı?  Kenzaburo zayıflıklarımızı kabul etmemizi ve onlarla uyum içinde yaşamamız gerektiğini söyler gibidir. Her okuduğumuz sayfada Bird’le birlikte kendi içimize daha çok dalar, düştüğü bu kötü durumdan dolayı öfkeli Bird’e biraz daha yakınlaşırız. Bird’ın karşı karşıya kaldığı korkunç gerçekle nasıl baş etmeye çalıştığını görmek biraz da bizi rahatlatır.  Bird’ın bu karabasanına onun kötü kaderi mi demeliyiz?  Peki, bu kötü kader bize de vurduğunda biz de mi aynı tepkileri vereceğimiz düşüncesi bizi Bird’e daha da yakınlaştırır. Onun ilk baştaki kayıtsız tutumu ilk etapta yadırgatıcı gelse de okudukça onun duygu dünyasına yaklaşır, onun bu durum karşısındaki çaresizliğini anlamaya çalışırız.  Bird sakat doğan bebeğinin karşısındaki tutumu ilk etapta yadırgatıcıdır. Kırış kırış yağ parçaları içinde, küçük yüzlü çirkin bir bebektir.  Yan yana gelmiş midye kabuğu gibi gözleri vardır. Kandan vıcık vıcık olmuş pansuman tamponlarına gömülmüştür. Bu bebek, olasılıkla ne duyar, ne görür, ne de koku alır diye düşünür.  Herhalde acıyı hissettiği kısmı da eksiktir.  Başhekimin sözlerine bakılırsa, bitkiden farksızdır. Bird iki kafası varmış gibi doğan kendi bebeğini ve bir zamanlar gördüğü radyasyon yüzünden anormal doğan bebeklerin resmini zihninde canlandırarak karşılaşmaya çalışsa da kendi açısından bebeğinin anormalliği, onun son derece yakıcı bir utanç olarak ona saplanmıştır.

Normal olmayan bu bebeği red eder, olayı kabullenmez, sorumluluk almaktan kaçınır ve tüm bu duygularla savaşırken kaderine öfkeli, sinirleri gergindir. Bu özürlü bebek onun yaşama mekânını daraltan, onu, kendine ait bir hayatı yaşamasına izin vermeyecek adeta hayatına bir hapishaneye çevirecektir. Bu düşüncelerle boğuşan Bird bebekten hızla uzaklaşmaktadır. Bebeğin büyüyemeyeceğini, normal bir insan olarak gelişemeyeceğini ve bebeğin ameliyatla kurtulma şansının az olması karşısındaki tutumunu zaman geçtikte ve problemiyle yüzleştikçe kendinden nefret etmeye başlar.  Kendine ona saygısını ve özgüvenini yitirmiş bir kişiliğe bürünür.  Bundan daha da vahimi ne karısının karşısına ne de kayınvalidesini karşısına çıkma cesaretini gösterir.  İlk aklına gelen fikir çocuğu yaşatmamak olur.  Herhangi bir katilin kurbanını öldürmesi gibi o da bebeğin ölümünü kurgularken amacı bu canavar suratlı mahlûktan bir an önce kurtulmaktır.  Hatta sevgilisi Himiko’nun ona bulduğu doktorla işbirliği içine girer.  Bu çaresiz durumda teselliyi eski bir kız arkadaşında ve cinsellikte arar.  Durumu kurtarmak için hiçbir eylemde bulunmaz.  Çocuktan kurtulmak en kolay yoldur.  Zaten hayatta başarısız ve kaybeden taraf olmuştur.

Bird’ün o yaşta bir dershanede öğretmen olarak iş bulabilmesi şanstan ziyade kayınpederinin hoşgörüsü sayesinde olmuştur.  Kayınpederi emekli olana kadar Bird’ün mezun olduğu devlet üniversitesinde İngiliz filolojisi anabilim dalının başkanlığını yapmıştır.  Şimdi de özel bir üniversitede ders vermeye devam ediyordur.  Bird kayınpederini hem sever hem de ondan korkardı.  Bird’ün hayatında karşılaştığı en muhteşem ihtiyardı. Üniversitede lisansüstü programından ayrılma dilekçesini vererek, kayınpederinin onun için bir dershanede iş bulmasını istemişti. Onu bir kez daha hayal kırıklığına uğratmak istemez.

Kendine acıma hissi ile boğuşur. Yirmi yedi yıllık yaşamında kendini ölüm kalım yol ayrımda buluverir. Yaşam ne kadar da tuhaftır.  Her an şaşırtıcı olaylarla karşılaşır insan. (s. 77) Adeta kapana sıkışmıştır, günlük yaşamında da bir sürü feci tuzaklarla doludur ve her an onun içine düşmesini bekliyorlardır.  İşte feciden de ötedir yaşadığı bu durum.   En iyisi kaçmaktır, kendinden, sorumluluklarından kaçmak. Bunu yapmazsa Afrika düşü gerçekleşmeyecektir.

Afrika’nın sıra dışı coğrafyasında kendini denemek istemesi de, bunun kendisine özgü bir savaş olacağını düşündüğündendir.  (s.147) Fakat karşılaştığı bu felakette Afrika seyahatine çıkmasına da gerek kalmadan kendisinin güvenilmek için yetersiz, korkak bir insan olduğunu hisseder. Kendini savunmaya alır, bebeğe karşı gardını alır.  Bu canavar görünümlü  çocuk ta neyin nesidir?  Bu çocuk onun soyunu mu sürdürecektir?  Kendinden midir?  Kendi özünü mü taşıyordur?   Bu bitkisel varlık, bebek kılığına girmiş canavarın yapışıp kaldığı bir ömrü mü tamamlamak zorundadır?  Özürlü bir et yığınından, kan ve kemikten başka nedir ki?  Ona isim bile vermeyi ret eder. Bird, baba kimliğiyle bebek arasında kurduğu huzursuz ilişki nedeniyle, kendi varoluşuna doğru ilerleyen bir yolda ilerlemekte, arada kalmışlık duygusuyla kendiyle hesaplaşmaktadır.  Bu düşüncelerle kıvranırken Bird tam bir aşağılık insandır, kendine parazit gibi yapışıp kalan egoist bir tavır sergiler, gittikçe anti-kahramana dönüşür.  Fakat içindeki utanç duygusu bunları sözcüklere döküp, doktora dert yanmasını önleyecek ölçüde güçlüdür. Kendisinin kendinden nefret etmesi gibi biz de onu tasvip etmeyiz.  Bird tüm insan zayıflıklarını üzerinde toplamış, benciliğin ta kendisi olmuş çıkmıştır.  Okur olarak yaptıklarını iğrenç bulurken bir yandan da onu anlamaya çalışır onun da dayanışma içine gireriz.  Kendimize dürüst davranıp kendimizi böyle bir durum karşısında bulsak acaba onun gibi tepkiler mi vereceğimiz düşüncesi onu bize yaklaştırır ve ona empati ile anlamaya çalışırız.  Şükürler etmeye, böyle bir karabasanı yaşamamış olmanın rahatlığını yaşarız. Okurdaki bu değişim yavaş yavaş Bird’de de kendini gösterir. Anlatı ilerledikçe ondaki değişimi fark ederiz.  Bird’ün delilik ve akıl sağlığı arasındaki gidip gelmelerine biz de tanık oluruz.  Okur olarak bu aşağılık adamın romanın sonundaki değişimi hiç de tahmin etmemişizdir.  Bizi okur olarak şaşırtan da Bird’ün geçirmiş olduğu değişim ve bebeğe sahiplenmesidir.

Kenzaburo da kendisi özürlü doğmuş bir çocuğun babasıdır.  Metin onun şahsi bir yarasına parmak basar.  Söz kalabalığına girmeden okurun zayıf noktasını yakalamayı başarır; içten içe biz de Bird kadar sarsılırız.  Yazar olarak okuru gözyaşına boğmaktansa Bird’ın başına gelen karşısında ve yaşadığı kararsızlıkla boğuşurken ona nefret etmektense baştan sona her şeyin bir dizi insan eylemi ve doğal duyguları olduğuna dair bizi Bird’e yakınlaştırmaya çalışır.  Ve kısa bir zaman sonra okur Bird olur, kayıtsız dershane öğretmeni Bird, hayalperest Bird, aciz Bird, başarısız Bird, cinayet planlayan Bird, aldatan koca Bird ve bütün bu süreçlerden geçtikten sonra babalığını kabul eden Bird.  Metin ilerledikçe Kenzaburo Oe’nun Bird’e karşı hiç de müsamahalı, hoşgörülü bir tavır değildir, o bizi Bird’in geçirmiş olduğu süreçlerde gezdirirken yaşadığı kararsızlıkla boğuşurken amacı bu sürecin ne kadar zor etaplardan geçtiğini göstermek.  Çok büyük bir olasılıkla kendi de özürlü bir çocuk babası olarak o da bu gibi ıstıraplı etaplardan geçmiş olmalıdır. Bu acı deneyimin sonunda Bird canavar bebekten kaçmak yerine, problemiyle yüzleşip bebeği büyütmeyi kabullenirken kendine olan güvenini yeniden kazanmış olur.

Yapıtın ardında o yapıtı şekillendiren bir hayat olduğu düşünülür.  O hayat öyle yaşanmasaydı, o yapıt da öyle yazılmayacaktı. Bird ile Kenzaburo’nun aynı kederi paylaştıkları kesin. Bu kederi yaşamak yapıtta merkezi bir yer tutuyor.   “Kişisel bir sorun”, hayal kırıklığı, problemlerden kaçmak, yerel kültür ile batı yaşamı, bir problem karşısında kararsızlık, bebek ve kendi arasındaki kalmışlık duygusu ve kişinin kendi öz yaşamı arasında gidip gelen birkaç temada gezinirken metnin kurucu öğeleri olarak işlev yüklenirler. Kenzaburo Oe’nun asıl amacı kişinin hayat trajedileri karşısındaki tavrıdır.  “Kişisel bir sorun”, kişinin kendi yaşamına anlam yüklemesi, aşağılanmaktan ve utanç duygularının üstesinden gelmesi ve kendi kişiliğini inşa etmesi üzerine kuruludur.  Bebek Bird’e şöyle seslenir gibidir:  Babacım, ben seni seçenim, elimi sıkı tut.  Bu yolu beraber kat edeceğiz, sen ve ben. Cesur ol, beni takip et, sana yolu göstereceğim; sana kim olduğunu anlatacağım; elimi sıkı tut.   

Kaynakça

Kenzaburo Oe, Kişisel bir Sorun, Can yay, Haziran 2014

edebiyathaber.net (10 Mart 2020)

Paylaş:

Yorum yapın