Öykü: Zaman zaman içinde | Menekşe Ercan Pekel

Ocak 23, 2020

Öykü: Zaman zaman içinde | Menekşe Ercan Pekel

Yaşlı adam yola çıkmak üzereydi.  Yanında ne bineği vardı ne heybesi. Bembeyaz entarisi ve koyu yeşil sarığı, bir de güç aldığı değneği, o kadar.

Şehri terk etmeden önce şadırvanın etrafında toplanmış öğrencilerine son bir kez daha sordu:

-Yok mu benimle gelen?  Hadi, biraz cesaret!

Gençler başlarını öne eğdi.  Çıt çıkmıyordu.   Sonunda biri elini yavaşça kaldırdı, sesi zor duyuluyordu:

-Hocam oraya giderken yanımıza hiçbir şey almayacak mıyız?

-Hayır, eşya almak yasak.

-Binmek için bir katır?

-Olmaz, yürüyerek gideceğiz.

-Ne yiyip ne içeriz?

-İhtiyacımız olmayacak, dedim ya.  Güvenmiyor musunuz bana, bunca senedir hocanızım?

-Peki ya siz daha evvel bu şekilde gittiniz mi?

Hoca gözlerini kapattı.  Derin bir nefes aldı, hafifçe bıraktı.

-Hem gittim, hem de geri geldim.  Bak, sapasağlamım.  Geleceksen gel oğlum, daha da yorma beni.

Siyah saçlı, ince yapılı adam gözlerini kıstı.  Hocayı süzdü, dudaklarını ısırdı:

-Madem siz de aynı böyle gidip döndünüz, ben de geliyorum o zaman!

Sessiz bir mırıltı hissedildi.  Kalpler daha hızlı çarpmaya başladı.  Fıskiyenin tepesindeki kumru tüylerini kabarttı, başını gövdesinden içeri çekti.  Deminden beri hırsla dalaşan iki kedi sustu, kulaklarını dikti.  Şadırvandakiler başlarını yerden kaldırıp, arkadaşlarına son kez baktı.  Hocaya olan saygılarından ağızlarını açıp tek bir söz söylemediler.

Yaşlı adamın açık yeşil gözleri parladı, yüzüne içten bir gülümseme yayıldı.  Tekrar yüreklendirmek istedi talebelerini:

-Hadi, yok mu başka gelen?  Bu kadar yiğit içinden bir tek Kara Mehmet mi çıktı yani?

Talebeler şadırvanın etrafını çevreleyen  her mermer taşın şeklini ezberlemişlerdi artık.  Hem utancın hem de korkunun ağırlığından ufalıp, küçücük kalmışlardı.  Biri daha fazla dayanamadı.  Oturduğu hasır tabureden telaşla kalktı, kalkarken tabureyi devirdi.  Arkasına  bakmadı, çekinerek hocaya yaklaştı, elini öptü, saygıyla geri çekildi:

-Hakkınızı helal edin hocam, affedin.

Diğerleri de ondan güç alıp, sıraya girdiler, hocalarıyla ve Kara Mehmet’le vedalaştılar.  Hoca hepsine el öptürdü.   Sırtlarını sıvazladı.  Üzülmüştü ama kızmaya da kıyamıyordu, ne bilsinlerdi ki neyin nasıl olacağını?

-Hadi bakalım Kara Mehmet, geç olmadan düşelim yola.

Hoca önde, talebesi birkaç adım geride, dümdüz ve uçsuz bucaksız görünen sarı hiçliğe doğru ilerlemeye başladılar.  Geride kalanlar gidenleri dalgın, üzgün izlediler.  Gözden kaybedinceye kadar.  Sonra aheste adımlarla dağıldılar.  İçlerinde yeşeremeyen tohumu, dünyalık işleriyle büsbütün kurutmaya, kendilerini avutmaya gittiler.   Güneş ufukta yeni yeni yükseliyordu.

Yürüdüler, yürüdüler.  Kara Mehmet dermansız kaldı.  Önünde dimdik giden yaşlı hocasından utandı utanmasına ama uzaktaki kervanı görür görmez seslenip el etmeye yeltendi.  Ne de olsa can tatlıydı.  Hocası hızla arkasını döndü, gözlerinden kıvılcımlar çıkıyordu adeta:

-Dur! İstemek yasak!

-Bir lokma ekmek verseler , bir yudumcuk da su, yeter de artar hocam.

-Hayır dedim sana.  İstemek yok!

Mehmet boynunu büktü, “Belki halimize acırlar da kendiliğinden bir şeyler verirler,” diye düşündü.

-İkramı kabul etmek de yasak!

İrkildi Mehmet, buz kesti.  Koluna bacağına kan yürüdü.  Canlandı. Hocanın arkasından gitmeye devam etti.  Bütün gün başka bir söz daha söylemeye cesaret bulamadı.

Karanlık çökmeye başlıyordu.  Ufuktaki kızıllık göğün grisiyle birleşti.  Uzayan gölgeler birbirine karıştı.  Yaşlı hocanın değneği ve değneğin kumdaki aksi.  Gölge değneği sarmaladı, gölge cisme kavuştu.

-İşte geceyi burada geçireceğiz, gel bakalım oğlum.

Hoca sağ işaret parmağıyla ilerideki kayalık bölgeyi gösterdi. Rüzgâr ve güneş burayı ufalayıp kuma çevirememişti daha.  İrili ufaklı taşların arasında kendilerine kuytu birer düzlük açtılar.  Başlarının altına da yastık niyetine birer taş aldılar.

– Allah rahatlık versin.

Hoca gözlerini kapatmış, tam uykuya dalıyordu ki, Kara Mehmet’in cılız sesiyle sıçradı.

-Hocam yastık tamam da, bari ateş yaksaydık.  Yoksa donarız sabaha kadar.

-Donmayız oğlum.  Herkes görevini bilir burada.  Uyandırma artık, çok yoruldum, senin gibi genç değilim ben.

Hoca arkasını döndü, çok geçmeden horultusu duyulmaya başladı.

Kara Mehmet yatmıştı yatmasına ama gözüne uyku girmiyordu.  Donar kalırım korkusuyla nöbet bekliyordu.  Gece bastırdıkça bastırdı, gökte ay yoktu.  Puhu kuşlarının seyrek çığlıklarından başka ses yoktu.  Birden etrafını saran hışırtılar duymaya başladı Mehmet.  Kumda kayan şeylerin çıkardığı fısıltılı, çıtırtılı, uslu, sakin sesler.  Taş kesildi.

-Hocammm!

Yaşlı adamın sesi derinden geldi:

-Oğlum kıpırdanma da uyu.  Burada herkes görevini bilir.

Kara Mehmet önce ağzını, sonra gözlerini yumdu.  Sımsıkı yumdu.  Onlar her yerini sardı, kapladı.  Mehmet bedenini kastı.  Yumruklarını sıktı.  Nefesini tuttu.  Sonra ya kendinden geçti, ya uyudu, ya öldüğünü sandı.  Zaman aktı.  Sabah olduğunda grili siyahlı, inceli kalınlı her şey, kıvrıla sürüne kovuklarına döndü.  Hiç var olmamış gibi.

-Üşüdün mü gece?

-Üşümedim hocam.

Hoca değneğine yaslandı, ayağa kalktı. Elbisesindeki tozu toprağı silkeledi.  Yerde dermansız yatan Mehmet’e elini uzattı, gülümsedi.

-Hadi bakalım kalk artık kara oğlan.  Vakit geldi.

-Ne vakti?

-Gitme vakti.

Mehmet daha fazla sormadı.  Kalktı,  dizleri titriyordu.  Hoca  boşta kalan eliyle sarığını düzeltti.  Sakalını parmaklarıyla taradı, yüzünü sıvazladı.  Öğrencisine döndü, koluna girdi.

-Bu kadar çektiğin yeter.  Yum gözünü.

Mehmet gözünü yumdu.  Sımsıkı yumdu.

-Büyük bir adım at şimdi.

Attı.

-Ya Allah!

Zamanı katladılar, mekânı katladılar.  Gözlerini açtıklarında oraya vardılar.

Menekşe Ercan Pekel kimdir?

Bornova Anadolu Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Finansal Piyasalar Bölümü’nden yüksek lisans derecemi aldım.  Bilişim sektöründe uzun yıllar çalıştım.

Okul yıllarımdan beri yazıyorum.  Son zamanlarda Ankara’daki yaratıcı yazarlık  atölyelerine devam ediyorum.  Öykülerimden bazıları Notos ve Oggito Öykü’de yayımlandı.  2019 Yılı Ayfer Öneysan Çocuk Edebi̇yatı Yarışması için hazırladığım dosya, finale kalmaya layık görüldü.   Şu anda çocuklara yönelik öykülerden oluşan bir kitap çıkarma hazırlığı içerisindeyim.  Evliyim, bir çocuk annesiyim.

edebiyathaber.net (23 Ocak 2020)

Paylaş:

Yorum yapın