Erkmen Özbıçakçı’ya 6 soru | Can Öktemer

Kasım 1, 2019

Erkmen Özbıçakçı’ya 6 soru | Can Öktemer

-En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Zamanım, büyük çoğunlukla, disiplinsiz ve istikrarsız bir okur olduğumu düşünmekle geçiyor. Bu yüzden aynı anda birden fazla kitaba, düşük verimli bir saldırı halinde buluyorum kendimi. Bazıları okuma rutinimin temelini oluşturmasını umduğum, bazıları meraktan göz attığım, bazıları o zaman dilimine sıkıştırabileceğim nitelikteki, bazıları da yazmaya uğraştığım metinle ilgili yol gösterici kitaplar oluyor. Şu sıralar, ErlendLoe – Doppler ve Cortazar’ın Can Yayınları’ndan çıkan öykü serisini okuyorum. Arada, son zamanlarda sıkça karşıma çıkmaya başladığı için, Nursel Duruel’in Geyikler, Annem ve Almanya’sına yeniden göz atıyorum. Ayrıca Saraybosna Marlborosu ve Saroyan’ın Aram Derler Adıma kitaplarına da, dönüşümlü birer öykü okuyarak,dar vakitlerimi değerlendirmek amaçlı, devam ediyorum. Saydığım kitapların hepsinden bir şeyler öğrendiğimi hissediyorum. İnsanın yazmak gibi bir derdi de olunca, eserin hissettirdiği estetik haz, öğrenme kaygısının ardından geliyor sanki.

-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

İki örnek vermek isterim. İlki, Cortazar serisinin ilk kitabı, Ötekinin Rüyası, Elin Uğrak Yeri öyküsünde geçiyor:

“Ne kadar devam ettiğini hesaplayamayacağım bir süre boyunca bu şekilde yaşadık, ta ki gerçekliğin kestiği ceza, boyalı hapishanesinin dışına kafasını biraz uzatınca karşılaştığı böylesine büyük mutluluk karşısında kıskançlığa kapılan zafiyetimin üzerinde etkisini gösterene kadar.”

İkincisi Doppler’da:

“Etrafa pozitif enerji saçmıyordum. Performansım yüksek değildi. Ne yakınlarım ne işim ne de onu yöneten ekonomik çevreler için. Tam yük olmaya başlamıştım ki, dışlandım. Doğa işini öyle iyi biliyor ki, daha fazla zarar vermeden beni dışlayıverdi. Çok etkileyici bir sistem. Doğa ve kültürle iç içe geçen binlerce yıl mekanizmayı keskinleştirmiş, benim gibiler saflardan uzaklaştırılıyor. Zararsız hale getiriliyor. Anlam ve birlikteliğe dair kırılgan yanılsamada delik açmaya yeltenen halk düşmanları, akıllarını başlarına toplasınlar diye ânında yollanıyor. Mesela denizlere ya da dağlara sepetleniyor ya da üzerine bir kapı kapanıveriyor ya da benim durumumda olduğu gibi ormana yollanıyor. Bu, ödül hissi de uyandıran kurnazca bir ceza.”

-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Bu sıralamada sezgilerim son sırada geliyor ve kitap eklerinin yeri yok. Güvendiğim arkadaşlarım, sosyal medyadaki arkadaşlarım da dâhil olmak üzere, ilk seçenek sanırım. Ayrıca daha önce okuyup beğendiğim bir yazarı takibe  devam eder, öteki kitaplarını da okumaya çalışırım.

-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Hayır.

-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

Gün ışığına çıkarmaktan kasıt, yayımlanması ümidiyle dergilerle, editörlerle paylaşmaksa 2012-2013 yılı diye hatırlıyorum. Fakat öncesinde yakın çevremle paylaştığım yazılarım da oldu. Yazdığım oldukça kötü şiirlerimi paylaştım önce birçok arkadaşımla. Ortaokul yıllarımda bile. İşin biraz daha ciddi bir hal aldığı üniversite yıllarımdaysa değerli hocam Hakan Savaş, yakın arkadaşlarım Giray Kemer, Hakan Tabakan ve fikrine değer verdiğim birçok yakınıma okuttum.

 -Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Bir yazma alışkanlığım yok. Konsantre olabileceğim herhangi bir yer olabilir. Ancak konsantrasyon koşullarım değişken olduğu için bazen sessiz bazen de çok gürültülü bir yerde yazabilirim. Yalnız olmak önemli tabii. Çok gürültülü olsa dahi birebir iletişimde bulunmamam gerekir. Ancak özellikle metnin son şeklini verirken sessizliğe ihtiyaç duyuyorum. Bazen biraz sarhoş bazen biraz yorgun… Bir kesinlikten söz etmek mümkün değil yani.

edebiyathaber.net (31 Ekim 2019)

Paylaş:

Yorum yapın