Giray Kemer’e 6 soru | Can Öktemer

Ocak 1, 1970

Giray Kemer’e 6 soru | Can Öktemer

 

En son okuduğunuz kitabın adı nedir?  İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Alessandro Baricco, ‘Yarım Kalmış Bir Hayal’. Baricco külliyatını bitirdim sanıyordum. Meğer onu atlamışım. Tüm eserlerini büyük bir heyecan ve hayranlıkla okumuş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki yarım kalmış bir hayal onun en iyi romanı değil. Ama ne kadar yetenekli olduğunu en iyi anlatan eseri olabilir. Bazen kavramlara, kuramlara, tekniğe, kişilere ve polemiklere boğulup işin özünden kopuyoruz. Yazarlık öncelikle yaratıcılıktır ve Baricco haza bir yaratıcı.
Gücünü oyunlardan, buluşlardan, kıvraklığından, şakacılığından, şiirsellikten, yaratıcılığın sınırlarını zorladığı sahnelerden alıyor hep. Onu okumak kendi deyişiyle “evden dışarı çıkıp kışın bittiğini gördüğün günler gibi” Bu kitabında ise edebiyat tarihinin en klişe konusunu işlemiş. Savaş romanı yazan bir Baricco. Hiç aklıma gelmezdi açıkçası ama sanki metnin bir yerinde dur bakalım acele etme bir yolunu bulacağım diyor okuruna. Meşhur kancalarını bu kez yol üzerinden atıyor. Otomobil yarışları, yarışçıları, bu mevzuların tarihçesiyle giriyor metne. Bu kez usta bir şoför oluveriyor. Onunla yolculuk yaparken rahat ediyorsunuz. Sert virajlara yumuşacık giren sarsmadan ama ara sıra vites düşürüp devir artırarak bir şekilde yolculuğu şölene çevirmeyi beceriyor. Tecavüz, talan, vahşet, kötülüğün normalleşmesi boşluk hissi, kazanmak-kaybetmek ve tüm bunları boşa çıkaran heyula gibi bir savaş gerçekliği. Oğlunun günahlarının altında ezilen bir baba, babasının trajedisi altında ezilen bir oğul, kendini gerçekleştirmeye çalışan bir genç kadın, onun tanrıyı oynama çabalarını ve pek çok başkaca şeyi anlatıyor kendi yolunca…

Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

“çünkü heryürüyüş yuvarlaktır ve korkumuzun sisi çok yoğundur.”

Baricco’nun şiirselliğini ve metinlerarasılığını çok seviyorum. Bitmeyen yol fikrini “İpek”ten, biraz da “Öfke Şatoları”ndan biliyoruz. Alıntıladığım bu kısımda her hareketin hareketsizliğe meyilli olduğunu ve yalnızca kendine ulaştıran gitmenin en güzeli olduğunu şahane anlatıyor.

Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz?

Zevkine güvendiğim arkadaşlarım var. Onların tavsiyelerine uyarım genelde.

Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Bu soruyu beş sene önce sorsan Raymond Carver, iki sene önce sorsan Alejandro Zambra, kışın sorsan Per Patterson, yazın sorsan (bu kadar da lafın üzerine) Baricco derdim. Ama her dönemimin daimi kıskançlığı olarak toptan ve daima Mehmet Günsür- İçeriye Bakan Kim diyeyim.

Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

İlk neydi hatırlamıyorum doğrusu. Oldukça eski olsa gerek. Ama 17-18 yaşlarında üniversitede yakın bir arkadaşımla birlikte dergi çıkarmaya başlamıştık. O günden beri hemen hemen her yazımı ilk olarak Erkmen Özbıçakçı’ya gösteririm. Birlikte yazmayı, en azından nasıl yazmamamız gerektiğini öğrendik diyebilirim. Yakında onun da bir dosyası yayımlanacak. Ben ustalar ve tanışıklıklar yönünden şanslıyım, daha dosyam basılmadan önce Barış Bıçakçı, Hüseyin Kıyar, Ali Osman Coşkun, Meltem Gürle gibi şahane yazar ve okurlardan sağlam sopalar yedim. O dayaklar, sert yorumlar olmasaydı yazamazdım. Zaten çok iyi olmuş canım benim, devam et, eline sağlık vs. eş dost yorumlarına itibar edilmemeli bence.

Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Not almak, kodlamak, kendine hatırlatmalar karalamakla yazmak apayrı. İlkini her yerde yapabilirim. Ama gerçekten oturup yazacaksam sessizlik şart elbette. Buna aksi cevap veren oldu mu sahi? 🙂 Alışkanlık denemez belki ama son üç- dört senedir genelde iş güç bittikten, ortalık sakinleştikten sonra akşam yalnız kalıp ofisteki masamda yazıyorum.

edebiyathaber.net (30 Mart 2018)

Paylaş:

Yorum yapın