Ötekilerden, baş parmağına dülger balığı takanlardan zayıf, çelimsiz olanı usulca hadiseye karışan adamın yanına bir iskemle çekip:
‑ Bence üsteleme. Irıp tayfasını ve reisini gözleriyle işaret ederek, buralarda bunların borusu öter. Vicdanı, merhameti kim kaybetmiş ki bunlar bulsun! Şu dülgeri alabilmek için çalışmadığım tekne kalmadı şurda. Neredeyse pes edecektim. Bugün nasıl olduysa bir tane düştü payımıza. Buna da şükür, buna da…
Hadiseye karışan adam yanına oturmuş, bilmiş bilmiş konuşan adamın tavırlarını izlerken, ama, diyecekti ki.
Elinde dülgeri, iskemlede hayatın sırrını kulağına fısıldar gibi konuşan adam:
– Sessiz, sedasız çalışacaksın. İtiraz etmeyeceksin. Payına bir mi düştü ses çıkarmayacaksın. Buranın yasasıdır bu. Ha bir de başkasını savunmayı falan bırakacaksın. Vapura doğru giden yaşlı ve hasta adamı göstererek, kendi hakkını kendi savunacak, kaç yaşına gelmiş adam. Öğrenecek, elbet öğrenecek ama tabi yıpranacak, daha da yaşlanacak hem de zamanla orantılı olarak değil, üzülecek, pes edecek belki ve işte en sonunda da o aç kalan insanın umursamazlığını öğrenecek, gururu falan bırakacak artık, sonra tekrar dönüp gelecek, yüzsüzleşecek, duymayacak söylenenleri ve işte o zaman kapacak koca dülgeri…
O hem en lezzetlisi hem en acısı hem en acımasız olacak dülgerin kim bilir?
Candan Coşkun – edebiyathaber.net (18 Aralık 2015)