Cehenneme Yolculuk: Dante’nin “İlahi Komedya”sı ve “Ardâvîrâfnâme” | İsmail Gezgin

Nisan 26, 2020

Cehenneme Yolculuk: Dante’nin “İlahi Komedya”sı ve “Ardâvîrâfnâme” | İsmail Gezgin

ismail-gezginFani insanın keşiflerinden/icatlarından belki de en önemlisidir “öteki dünya”. Bu gaip dünyanın en azından 50-60 bin yıldır insan zihnini ve dolayısıyla da ölümlü dünyayı şekillendirdiğini biliyoruz. Dünyadaki varlığına yanıt arayan insan aradığını gözünün gördüğünde bulamamış, gönlünün bakışını gözden ırak olana çevirmişti. Hiç olmak, yok olmak, ölümle biten yaşamında derin bir karanlık yaratmış, olanı biteni bilmek istemiş, varlığının yansısını gösteren aynayı yoklukta bulmuştu.

Homo Sapiens Sapiens, nam-ı diğer “Bildiğini Bilen İnsan”ın bildiği, bilmekle rahatladığı, ölüme çare ölümsüzlük, ölümün ardında yatıyordu. Sonlu dünyayı sonsuz olandan ayırt eden sınırdı ölüm. Ötesinde uzanansa tanrıların diyarı sonsuz yaşam… Bu bilme durumu, fani dünyanın da şekillenmesini sağlamış, dünyayı sınav yerine çevirmişti. Kaos kozmosa dönüşmüş, sonlu yaşamın kaideleri ebedi olanla düzenlenmişti. Yasa buradan güç alıyor, resimler katedral işlevi yüklenmiş mağaraların duvarlarına bu ilhamla yansıyordu. Dilin hizmetkârı insan sürekli bu gaipten söz ediyor, yaşamın sözel yasasını göksel yasa koyandan alıyordu.

ültür çizgisel olmasa da bir birikimin neticesidir. Sırası gelip bu dünyada yaşama düşen her insan dilin hizmetine girer, bu birikimin mirasıyla yüklenir. Bu nedenle her insan yaşamında biriktireceği bilgiden daha fazlasına sahip olma şansı bulur. Binlerce yıldır süren bu miras devri, değişmeden bu dünyayı ikiziyle hizaya sokuyor, ölümsüz olanın müjdesiyle faniliği katlanır kılıyor.

“Ardâvîrâfnâme”

Büyük İskender, Anadolu başta olmak üzere o günkü dünyanın büyük bölümüne sahip olan Perslerin üzerine yürüyüp imparatorluğu yerle bir ettiğinde, Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta ve Zend’i de yakarak ortadan kaldırmıştı. Aradan geçen zaman, kutsal kitapsız kalan İranlıları şüpheye düşürmüş, günah ile sevabı ayıramaz hale gelmişlerdi. Üç yüz yıldır yaşama rehberlik eden kitabın, Ehrimen’in kışkırttığı İskender tarafından yok edilmesiyle kaosa düşmüşlerdi; kutsal emirler ve sözler unutulmuştu. Sonunda nasıl yaşamaları gerektiğini öğrenebilmek için “öteki dünya”ya içlerinden birini göndermeye karar vermişlerdi. Seçilmiş kişi gaipler dünyasına bir yolculuk yapacak, yaşama dair kutsal bilgiler edinip yeniden dünyaya dönecekti. Böylelikle eski huzurlu yaşamlarına kavuşabileceklerdi. İnsanların arasından sözüne güvenilir, iman sahibi yedi kişi bu sorunu çözmek için görevlendirilmişti. Seçilmiş yedi bilge, kadim sırları öğrenmesi için kimi göndereceklerini tayin etmek amacıyla Âzerfernbağ ateş tapınağında toplanmış, nihayetinde Ardâvîrâf bu yolculuğu yapacak kişi olarak seçilmişti. Yedi kız kardeşiyle evli olan Ardâvîrâf, yıkanıp paklanıp kutsal yemeklerden yedikten sonra hazırlanan yatağa uzanarak, yedi gün sürecek yolculuğa çıkabilmesi için gerekli  “Goştâsp şarabı ve meng içeceği”nden üç kadeh içip derin bir uykuya dalmıştı. Kutsal Sûruş ve Tanrı Âzer’in rehberliğinde önce Araf, ardından Cennet ve nihayet Cehennem’i ziyaret etmiş, dünyadaki yaşamın nasıl sürdürülmesi gerektiği hususunda bilgiler toplamış ve Tanrı Ahura Mazda’nın da huzuruna çıktıktan sonra geri dönmeyi başarmıştı. Ardâvîrâf, döndüğünde gördüklerini kâtibe dikte ettirerek insanların da bilgilenmesini istemişti.

ARDAViRAFNAME_123977_1Ardâvîrâf’ın bu macerası Pinhan Yayıncılık tarafından yayımlanan, Nimet Yıldırım’ın Türkçeleştirdiği Ardâvîrâfnâme adlı eserde tüm detaylarıyla işlenmektedir. MS 3. yüzyılda yaşadığı düşünülen Ardâvîrâf’ın bu eseri Pehlevi dilinde günümüze dek ulaşmayı başarmıştır.

Kitabın sunuş kısmında her ne kadar fizik ötesi dünyaya yapılan yolculukların en eskisi olarak verilmiş olsa da daha eski örneklerin olduğunu kabul etmek gerekir. 

Gılgamış’ta öteki dünya yolculuğu

Ruhlar âlemine yapılan yolculukların bilinen en eskisine Sümerlilerin ünlü Gılgamış metninde rastlanmaktadır. Sümer’in mitik kahramanı Gılgamış, toprağın çürüteceği bedenini ölümsüz kılmak için “Dilmun ülkesine” (cennete) yolculuğa çıkar, ölümsüzlüğün yolunu, Sümerlilerin Nuh’u Utnapiştim’den (Ziusudra) öğrenmeye çalışır. Gılgamış metnindeki en çarpıcı mevzu ise 12. tabletteki “öteki” dünyaya yolculuktur. Bu tablet “öteki” dünyaya yapılan yolculukların ve bu konuda oluşmuş yazılı geleneğin en eski örneğini oluşturur. Tanrıça İnanna’nın aşk teklifini reddettiği için pişmanlık duyan Gılgamış, onun gönlünü alabilmek için Huluppu ağacından bir taht yapmak istemişti. Ağacı getirip tahtı oymaya başlayınca cehennemin tanrıçası ve İnanna’nın kız kardeşi Ereşkigal kıskançlığa kapılmış ve bir tünel kazarak ağacın cehenneme düşmesine yol açmıştı. Gılgamış’ın çok üzüldüğünü gören can yoldaşı Enkidu, cehenneme inerek ağacı geri getirmek için yollara düşmüş ve nihayetinde geri dönmeyi başarmıştı. Uzunca hikâyenin en vurucu noktası burasıdır; Gılgamış, Yeraltı dünyasında neler gördüğünü soruyor ve Enkidu gördüklerini anlatıyor:

-Arkadaşım söyle bana

            Söyle bana, yeraltında gördüklerini anlat bana

            -Anlatamam arkadaşım, anlatamam sana.

            Sana yeraltında gördüklerimi anlatırsam

            Sen oturup ağlarsın.

            Ve ben de oturup ağlarım.

            Okşamaktan zevk duyduğun güzel bedenimi

            Şimdi böcekler, eski bir giysiyi yer gibi yiyor.

            Okşamaktan zevk aldığın güzel başım,

            Bir çamur teknesi gibi toprak doludur…

Hiç çocuğu olmayan kadını gördün mü?

Homeros’ta öteki dünya

Öteki dünyaya yapılan yolculukların kayıtlı olduğu en eski metinlerden birisi de Homeros’un Odysseia adlı eseridir. Katıldığı Troia Savaşı’ndan sonra evine dönmek üzere denize açılan Odysseus’un yolu da Hades’in ülkesine düşmüştü. Burada gördükleri arasında Tantalos vardı:

Ve Tantalos’u, zalim mihnetler çekmekte iken, gördüm:

Bir gölün içinde, ayakta duruyordu;

Su yükselip çenesine kadar çıkardı;

Kendi susamıştı, lâkin bir türlü içemiyordu, her ne zaman, ihtiyar,

Su içeyim diye eğilse, göl hemen çekilip sığlaşıyordu;

İki ayağı arasında kara toprak görünürdü;

Onu böyle bir İfrit kuruturdu!

Dallı, budaklı ağaçlar başından aşağı yemişlerini sarkıtırdı:

Armut, nar ve altın meyveli elma ağaçları;

Her ne zaman ihtiyar, dokunayım diye elini uzatsa,

Rüzgâr hemen esip onları kara bulutlara kadar uzaklaştırırdı.

Odysseus’un gördüğü bir başka günahkâr ise Sisyphos’tu. Tanrıya karşı gelen ve ölümden kaçmaya çalışan Sisyphos, bir kayayı dağın zirvesine iterek çıkarmakla cezalandırılmıştı:

Ve Sisyphos’u, zalim mihnetler çekmekte iken, gördüm,

Kocaman bir kayayı iki yandan yakalamış, tepeye çıkarayım diye,

Kollarıyla ve bacaklarıyla dayanıp itiyordu;

Ama doruğa yerleşmek üzereyken bir kuvvet onu geri çevirirdi

Ve sıkılmaz kaya tekrar yere kadar yuvarlanırdı.

O gene kavrayıp itmeğe koyulur, üyelerinden ter akar, kopan toz başından aşardı.

Dante’nin “İlahi Komedya”sı ve “Ardâvîrâfnâme”

Öteki dünya imgesine yapılan yolculukların en ünlüsü kuşkusuz Dante’nin gerçekleştirdiğidir; İlahi Komedya, diğerleri arasında hak ettiği övgüyü en çok alan eser olmuştur.  1265-1321 yılları arasında yaşamış olan Dante Alighieri’ye, Cehennem, Araf, Cennet adını verdiği üç bölümden oluşan eserinde cehennemde Roma’nın ünlü şairi Vergilius, cennette ise hiç unutamadığı sevgilisi Beatrice rehberlik etmektedir. Dante gittiği her yerde tarihten ünlü kişilerle karşılaşır dünyada yaptıklarının karşılığını burada nasıl aldıklarını gözler önüne serer.

Bu noktada en çok dikkati çeken Ardâvîrâfnâme ve İlahi Komedya arasındaki benzerliklerdir. Her ikisinde de ölüler âlemini iyi bilen rehberler eşliğinde yapılan yolculukta Araf, Cennet ve Cehennem ziyaret edilmiştir. Ardâvîrâf çıktığı bu yolculukta Zerdüştlerin ilk insan olduğuna inandıkları Keyûmers’le karşılaşırken, Dante’nin Adem’i görmesi benzerlikten öte anlam taşımaktadır. Dante’nin Cenneti’nde Tanrı’nın tecellisi parlak bir ışık şeklindeyken, Ardâvîrâf’ın da Ahura Mazda’yı benzer bir ışık huzmesiyle görmesi iki eser arasındaki bağlantıları ilginç kılmaktadır. Yukarıda verdiğim Sümer ve Antik Yunan örneklerinden ve Ardâvîrâfnâme’den sonra özetle denilebilir ki Dante, ölüler ülkesine yapılan bu yolculuk geleneğinin son örneklerinden birisini kaleme almıştır ve bu güçlü bağdan bağımsız davranmasını beklemek de mümkün değildir. Dante kendinden önce yazılmış bu metinlerden ve bilhassa da Ardâvîrâfnâme’den açık bir şekilde etkilenmiştir.

Ardâvîrâfnâme’nin önemli özelliklerinden biri, onun vahiy dinlerinden birisi olarak kabul edilmeyen bir inancın kitabı olmasıdır. Bu da ilk paragrafta belirttiğim gibi, inançların temel özelliklerinin değişmeden binlerce yıl ötesinden gelmesinden kaynaklanır. Kadim inançların çoğunun öteki dünya tasavvuruna bakıldığında çok benzer bir ruhlar âleminin düşlendiğini görmek şaşırtıcı olmaz. Hemen hepsinde inanılan öteki dünyanın bir nehrin ötesinde olması ve kiminde bir köprü kiminde kayık ya da kayıkçı yardımıyla geçilebilmesi ortak sembolik öğeler olarak öne çıkmaktadır. Bu konuda, Ardâvîrâfnâme’de yer alan Çînvâd köprüsünün İslam inancındaki Sırat köprüsü ile benzerliği de ilginç bir örnektir. “Daha sonra Çînvâd biz yaklaştığımızda on mızrak boyunda genişledi.” Kötüler için keskin bir kılıç gibi incelen köprü iyilerin geçmesi için genişler…

Ardâvîrâfnâme üzerine pek çok açıdan okuma yapmak mümkün. Özellikle de en uzun bölümün Cehennem oluşu ve burada betimlenen günahkârların çoğunun kadın olması eril toplumsal kültürün izlerini taşımakla birlikte kadın ve günah kavramlarını da birbirine yaklaştırmaktadır. Bu özelliği ile de semavi inançların “Cennetten Kovulma” anlatılarındaki günahkâr kadın kimliğine erken örnek teşkil etmektedir.

İsmail Gezgin – edebiyathaber.net 

Tüm Yazıları>>>

Paylaş:

Yorum yapın